“Türkiye'nin Potansiyeli Almanlar İçin Avantaj”
OSTİM Teknoloji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve Anadolu raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi (ARUS) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan, Türkiye’deki yatırım ve mevcut Pazar ortamının Alman üreticileri ülkemize çekebileceğini söyledi.
Çelikdoğan, Alman Demiryolu Sanayicileri Birliği’yle birlikte gerçekleşen ikili görüşmeleri ve yerli üreticilerin sertifikasyon toplantısını değerlendirdi.
Kasım ayı, Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi (ARUS) ve raylı sistem üreticileri açısından çok hareketli geçti. İlk olarak Alman demiryolu sanayicileriyle bir araya geldiniz, bir süre sonrada OSTİM’de sertifikasyon toplantısı yapıldı. Bu iki gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?Alman kümesi demiryolu sektöründe şehir içi ulaşım sektöründeki 153 tane firmayı temsil ediyor, bunların içerisinde çok büyük olarak Siemens, Bombardier gibi firmalar da var. Genellikle büyük ve orta boy firmalar; belki çok az da küçük firmalar var. Dolayısıyla Almanya’yı bu konuda temsil eden yetkili bir merci ile bir araya geldik.
Bu toplantıdan önce biz geçen yılki raylı taşıt sistemleri fuarında buluşmuştuk. Türkiye’nin bu konuda gerek TCDD’de gerekse de şehir içi ulaşımda yeni yatırımlara ihtiyacı var. Türkiye’nin nüfusu yeni yatırımları gerektiriyor; ulaşımın kolaylaşması lazım. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde sıkışıklık var. Ayrıca hızlı trenler uçaklara bir alternatif olarak daha az gelirli vatandaşların kullanabileceği bir imkan. Dünyadaki gelişme istikameti de bu olduğu için devletimiz hızlı tren çalışmalarına yöneldi. Bu itibarla geleceğe dönük büyük bir potansiyel yatırım imkanı çıktı. Bu sebeple de Almanlar, Türkiye pazarı üzerinde bir şeyler yapmak istiyorlar. Çünkü burada 20 seneyi kapsayan bir yatırım programı var.
Almanlarla görüşmemizde biz şunu söyledik: Türkiye’nin teknoloji seviyesi eskiye göre farklıdır. Bundan dolayı üretim kabiliyetleri, Ar-Ge faaliyetleri dolayısıyla eskisinden daha farklı olarak üretimleri yüksek seviyede yapabilmektedir. Biz ARUS’u Türkiye’nin kendi markalarını çıkardıktan sonra dünya markası olması gayesi ile kurduk. Bünyemizde kayıtlı 110, müracaatlarla beraber 125 tane firmamız mevcut. Büyük ve orta boy firmalarımızda 30 binin üstünde çalışan var.
Alman üreticilere ayrıca “Böyle bir küme hareketimiz varken bize teknoloji veya ürün satmak için geldiyseniz bu konularda size kapalıyız, böyle bir talebimiz yok. Ancak buraya yatırım, işbirliği veya beraber üretmek üzere geldiyseniz konuşabiliriz işbirliği yapabiliriz.” dedik. Alman üreticiler de, “En son çıkardığınız metro araçları alımı ile ilgili Ankara ihalesinde yüzde 51 yerli şartını koyduğunuzu gördük, bu Türkiye tarihinde bir ilk oluyor satınalma şartnamesine ilk defa giriyor. Buradan anladık ki hükümetler bundan sonraki ihalelerde en az yüzde 51 payı isteyecekler. Gelecekte de bunun daha da güçlü bir hale ulaşacağı kanaatine vardık. Bu maksatla işbirliği yapmaya hazırız.” şeklinde karşılık verdiler.
ARUS olarak şu teklifi yaptık: “Hazır olduğunuzu söylüyorsunuz; o zaman sizin küme hareketinizle bizim kümemizi buluşturalım, insanlar birbirlerini tanısınlar bu tanışmayla işbirliği ortamı da meydana gelmiş olur. Biz sizin buraya sermaye yatırımlarına gelmenizi istiyoruz. Burada üretip, burada satmanızı istiyoruz.”
Görüşmelerin sonunda küme hareketi için tayin ettiğimiz tarihte buluştuk. Siemens, Bombardier gibi büyük şirketler ve 20 den fazla firma ile birlikte geldiler. Birbirimizi tanıdık. Çalışmaların sonunda bir mutabakat sağladık, bu mutabakatla ilgili bir toplantı tutanağı veya ön anlaşma diye tabir edebileceğimiz anlaşmayı hazırlıyoruz. Bu hareket çok kapsamlı bir şekilde gidecek, dolayısıyla siyasetin bu hareketi desteklemesi ve önünü açması gerekiyor.
Alman Demiryolu Sanayicileri Birliği (VDB) Başkan Yardımcısı Andreas Becker, yüzde 51’e a aşama aşama geçilebileceğini söyledi. Yorumunuz?
Bu zaten tabii bir sonuç. Birden en son kademeyi yapamazsınız çünkü bu bir süreç. Örneğin, siz trenlerin tahrik motorlarını üreteceksiniz bunun için yatırım yapacaksınız ondan önce fizibilite ve tespitlere ihtiyaç var. Yer alıp bina inşa edeceksiniz, makineleri getireceksiniz eleman alıp eğiteceksiniz… Minimum 2 senedir bunlar. Biz bu süreçleri zaten anlayışla karşılıyoruz fakat daha sonra da yüzde 51 hatta üzerine çıkmamız gerekir. Burada bir sıkıntı yok. Bunlar bir sonuç olduğundan bizim için bir problem değil.
Hükümetlerin desteklerinden sonra yapılacak ilk iş ne olur?
Bu süreçten sonra çok önemli gelişmeler kaydedilir. Büyük bir sermaye ve yatırım hareketi, firmalar arası ortaklıklar başlar. Ortaklıklar Türkiye ve Türkiye dışına ihracat olarak büyütülebilir. Çünkü bu parçaların üretimi Türkiye'de yapılırsa maliyetlerini yüzde 30 civarında düşürebiliyoruz. Bu durum Almanya için de bir avantaj. Kendi ihtiyacı olan ve dünyaya ihraç ettiği bir parçayı Türkiye'de yaptığında yüzde 30 daha ucuza çıkıyor. Böyle olunca da “niye burada daha karlı bir üretim yapmasın” noktasına geliyoruz.
İkincisi; Almanya'da pazarları fazla yok. Pazarlar Türkiye ve diğer ülkelerde. Bu itibarla da burası karlı bir ortam olarak görünüyor. Bütün bunlarla cazip hale geldiği vakit Almanların yatırım yapması veya Türk partneriyle ortak olması söz konusu olabilir. Bunun önü açılmış oldu, taraflar bunu gördü ve mutabakat sağladılar. Avrupa Birliği çerçevesinde daha da fazlasını yapabilmek için siyasetin de işin içine girip bazı ek kararlar alması gerekebilir. Bununla ilgili de bekliyoruz. İki taraf bu konuda çalışacak.
Almanlar know-how desteği ve teknoloji transferi yapacak mı?
Almanya'da iki tane firma var; Bombardier ve Siemens, hızlı tren projelerimizle ilgileniyor. Bunlarla ayrıca görüşmeler önümüzdeki günlerde yapılacak. Bunun da gayesi hızlı trenlerin burada yapılması ve yüzde 51 yerli katkıda tereddütsüz konuşuyoruz. Ama bu yüzde 51'e geçişin bir süreci var; çünkü yatırımlar gerekecek. Bununla ilgili hiçbir tereddüt yok. Bunu açıkladılar rahat rahat konuştuk. Bir program dahilinde çalışacağız, inşallah bu başlayacak.
“NoBo kuruluşu bağımsız olmalı”
Sertifikasyon toplantısından ne gibi sonuçlar elde edildi?
Demiryollarında raylı taşıt sistemlerinde 1000'e yakın standart var. Bunların birçoğu da güvenlikle ilgili. Milyonlarca parça olduğunu düşünürseniz bu kadar standart olması normaldir. Bu standartlara tasarım esnasında uymanız gerekiyor. Tasarım esnasında bir standart ihtiyacınız var bu standartları da bilmeniz gerekiyor. Kapının, motorun, klimanın her birinin standartları ayrı. Bunların hepsine uymak zorundasınız.
Bu bakımdan işin içine Türk Standartları Enstitüsü (TSE) giriyor. TSE bu standartları yapmıyor, bu konuda uluslararası standartlar var. Bu ve kendimize mahsus standartları TSE kanalı ile temin edeceğiz. Uluslararası standartlarda Almanların DIN normları dediğimiz Avrupa normları haline gelmiş, ancak bu arada Avrupa normları da var, İngilizlerin, Fransızların ve Japonların ayrı normları var her ülke kendine göre millileştirmiş. Ekstradan TIS ve IRIS dediğimiz uluslararası almak zorunda belgeler de var.
Bazı firmalar normal Avrupa standartlarını almış kabul etmiş ve TSE de yayınlamış. Ona da uyuluyor ama fazlasını istiyorlar. O zaman da IRIS normlarını almak zorunda kalıyorsunuz. Bu standardı almak için de tasarımlarınızda ve üretimlerinizde başlı başına yeni düzenlemeler yapıyorsunuz. Elemanın anlayışı, tasarımlar esnasında aldığınız değer, mukavemet değerleri, kullandığınız programlar, uyguladığınız metotlar bütün bunları gözden geçirerek tasarımda bunları sağlıyorsunuz.
İmalata geçtiğiniz zaman da bunu kontrol edecek bir grup gerekiyor. Ayrıca bunun için testler de gerekiyor. İmalat esnasında prosedürlerinizin kontrol edilmesi için bir yetkili kuruluş gerekiyor. Ürününüz bitti her şeyi yaptınız; mesela kaynaklar için kaynaklı sertifikasyon olması gerekiyor. Daha sonra da kaynak işlerini röntgenle kontrol ediyorsunuz. Daha sonra mukavemet için parçalar test ediliyor. Bütün bu safhalardan sonra bir de laboratuvar testlerine giriyorsunuz.
Bütün bu standart ve serifiksayonlar için süreçler var o halde burada üreticilerin sertifiye olması gerekiyor. Ürettikten sonra da test gerekiyor. Bazıları bir defa ölçülerek bitiyor bazıları 1 yılı buluyor; yorulma testleri gibi. Böyle bir durum var o zaman bunları kim yapacak? Bir otoriteye ihtiyacınız var; NoBo (Notified Body-Onaylanmış Bağımsız Kuruluş) dediğimiz bu. Ama bu kurumun bağımsız olması gerekiyor. Herhangi bir yere bağlı olduğu takdirde işler tesir altında kalır. Bu kurumlar olmadığı takdirde; diyelim ki şimdi biz Almanlarla hızlı tren yapmaya başladık bunun sertifasyonunu almak için yerli parçalar olsun Avrupa parçaları olsun bu NoBo dediğimiz yetkilendirilmiş bir grup tarafından denetlenmesi lazım. Bu standartların hepsini uygulayabilen ve ölçebilen bir kurum olmalı. Bir yere bağlı olduğunda tesir altında kalır düşüncesiyle bunun bağımsız olması için çalışılıyor.
Türkiye’de NoBo dediğimiz bağımsız otoriteyi TÜRKAK belirler. Standartları belirleme hususunda TSE yetkilidir. Burada tekerler için ayrı laboratuvar klimalar için ayrı laboratuvar gerekli bunun içinde bağımsız denetleme kuruluşu olması gerekiyor.
“Son yıllarda sertifikasyona 2 milyar dolar ödedik”
Peki ne eksiğimiz var? Karar eksiğimiz var, sertifikasyon süreçlerinde kararlar gerekiyor. Sivil havacılıkta, raylı taşıtlarda, otomotivde ve birçok konuda eksiğimiz var. Almanlarla görüşmemizden önce bunun hazırlığını yapıyorduk. Bunu kurmadığımız zaman üretim yapsakta aracın üzerine takamayız, ihraç edemeyiz. Bizim firmalarımız yük vagonları yapıyor, sertifikasyonlarına dünyalarca para harcıyor. Bazen bunları da kabul etmiyorlar. Sektör yeterli tedbiri almazsa sertifikasyonla ilgili bütün paralarımız yurtdışına gidecek. TSE yetkilileri tarafından bize söylenen; sertifikasyon için yıllık 2 milyar dolar harcadığımız yönünde. Bütün bunlarla ilgili bir hazırlık yoktu. Biz Türkiye'de bu konuda karar verici mercileri topladık. Bu toplantıda herkesin ortak görüşü “bu boyutta ilk defa toplanıyoruz” oldu.
Bu konuda yetkili kim varsa hepsiyle kümemizle birlikte toplantı yaptık ve sonunda önemli bir karar çıktı. Bu NoBo dediğimiz konuyla ilgili TCDD’nin hazırlamış olduğu bir çalışma varmış bu da isabet oldu.
Bunun dışında laboratuvarları olan ve Avrupa’dan sertifkasyon yetkisi alan 3-4 kurum var onlarında kullanılması lazım. Üniversitelerde bu konuda laboratuvarlar varsa bunların da sertifikasyon hizmetlerinde kullanılması lazım. Bundan sonraki hedefler ve yetkilendirmeler için 2 ay sonra tekrar bir araya gelinecek, hedefimiz olan milli sertifikasyon sistemini kurmak için uğraşacağız.
Haberin Kaynağı : OSTİM
08.01.2014