Şenmak Genel Müdürü ve PLASFED Başkan Yardımcısı Hüseyin Semerci:
Plastikler stratejiktir, yokluğu diğer sektörlerin damarını kurutur.
Şenmak Genel Müdürü Hüseyin Semerci, Plastik sektörünün “stratejik” olarak değerlendirilmesi yönünde sıklıkla vurgulanan görüşün kamuoyunca ve karar alıcılar tarafından yeterince kavranamadığı görüşünde. “Yokluğunda,imalat sanayiinin tüm damarlarını kurutabilecek bir sektör” diyen Semerci, çok çeşitli ürünlerle sanayinin bü- tün kollarına girdi verme özelliğinin önemine dikkat çekiyor. Semerci’nin vurguladığı bir baş- ka unsur ise Türkiye’nin çevre ülkelerdeki plastik sektörü yatı- rımları nedeniyle ciddi bir rekabet riskiyle karşı karşıya olduğu.. PAGDER önceki dönem başkanı ve halen PLASFED ve yeni kurulan MAKFED’de sivil toplum örgütlerindeki faaliyetlerini sürdüren Hüseyin Semerci’yle, sektörün hammadde sorunundan, makine sektörünün gelişmesi, sivil toplum örgütlerinin açılım alanlarına kadar geniş bir söyleşi yaptık. -Sıklıkla, plastik sektörünün “stratejik olarak değerlendirilmesi” vurgunuz var. Bu vurgunun temeli nedir? Evet, plastiğin stratejik bir ürün olduğu kabul edilmeli. Bu sektör de demir-çelik gibi düşünülmeli. İlerde savaştı, krizdi, ambargo dönemlerinde yokluğunda, imalat sanayiinin tüm damarlarını kurutabilecek bir sektör artık. Bütün sanayi kollarına ürün veriyor. Hammaddede kendine yeter düzeyde yatırım neredeyse çok zor. Baktığınızda 5 Petkim’e daha ihtiyaç var. Bunun için en azından, asgari (hammadde) ihtiyaçlarını karşılayacak bir yatırım devlet politikalarıyla, eliyle mutlaka yapılmalı. Her şeyimiz plastik, her yerde plastik var. Dediğim gibi birçok sektörün damarını kurutursunuz bu konuda bir sıkıntı yaşanırsa. Stratejik bir üründür artık plastik. -Sadece dış ticaret açığı olarak bakmıyorsunuz anlaşılan ama hammadde aynı zamanda ciddi bir açık üretiyor? Bu konudaki açığı petrokimya, hammadde, plastik ayrı ayrı değerlendirilmeli. Petrokimya ile plastiği ayrıştırmak lazım. Plastik mamul ihracatı bir yanda, hammadde ve plastik mamul ithalatı bir yana koyup bakınca muazzam bir açık var. Oysa hikayenin tamamı bu değil. O ithal edilen 11 milyar dolarlık plastik hammaddenin büyük bir bölümü farklı elbiseler giyerek ihraç ediliyor. Otomotiv olarak, hazır giyim-tekstil olarak ihraç ediliyor. Su ambalajı, gıda ambalajı, halı olarak gidiyor. O nedenle plastik mamul ve plastik hammaddeyi ayrı değerlendirmek lazım. Petrokimyayı başlık olarak ele alırsak, 10 milyar dolar gibi bir dış ticaret açığının kaynağı. Hüseyin Semerci: PLASFED büyüyor, Konya, Antalya, Eskişehir, Denizli, Kocaeli-Sakarya, Samsun sırada, lobicilik çalışması başlayacak.Ekim 2011’de PLASFED kuruldu. Her geçen gün büyüyen bir yapı. Konya örgütlenmesi üzerinde çalışıyoruz. Antalya ve Eskişehir ve Denizli, Kocaeli-Sakarya, Samsun’da girişimlerimiz var. Bunlardan bazıları bölgesel olanlar da olabilir. Bu çalışmalarımızı önemsiyoruz. PLASFED daha etkin bir rol oynamaya aday. Özellikle parlamentoda lobi grupları oluş- turmaya, sektörün her türlü sorununun Ankara’da etkin biçimde çözmeye aday. Kendi yaptığımız son çalıştayda nitelikli eleman sorunu ilk sıraya çıktı. Personel sorunu insanların canına tak etti. Bu soruna eğileceğiz. Üye derneklerimizin üye yapılarını güçlendirmeyi amaç ediniyoruz. Güçlü derneklerin güçlü Federasyonu getireceğini biliyoruz. Mevcut derneklerimizi güçlendirmek hedefi miz. Elimizden gelen her türlü desteği vereceğiz. PLASFED resmi tanı- mında olduğu gibi çatı kuruluş olma özelliğini net biçimde ortaya koyacak çalışmalara imza atacak.Türkiye’deki dış ticaret açığının baş aktörlerinden biri. Rakamsal olarak vahim bir tablo gibi. Bununla birlikte birçok sektör için ihracata da dönüşüyor, reel ekonominin çarklarını döndü- rüyor. Birçok sektörün girdisi. Türkiye 8 milyon ton hammadde işleyen bir ülke. Peki yatırım neden gelmiyor?.. Teş- vikler veriliyor: İstediğin yerde bedava arsa, katma değer şartı petrokimyaya özel aşağı çekildi, verildi Allah verildi, tüm teşviklerden istifade edene üste para da verildi. Ama yine de yeni yatırım gelmedi. Bu teşvikler öncesi bir ortaklık hammadde yatırımı niyetini ilan etmişti, teşvikler onun için geldi diye düşündük. Teşvikler açıklandıktan sonra yatırımdan vazgeçtiler. Demek ki teşviklerle ilgisi yokmuş. Anlıyoruz ki, sadece yatırım dönemi teşvikleriyle Türkiye’de bir petrokimya yatırımı olmuyor. Sürdürülebilir bir rekabetçiliği Türkiye vaat edemiyor. Petrokimya yatırımı yapılmalı. Eğer siz burada rafi neri yerine petrokimya tesislerini entegre ederseniz 10 milyar dolar dış ticaret açığını yarı yarıya azaltırsınız. Ham petrolde dışarıya bağımlı olursunuz ama diğerlerinde monomerden polimere bağımsız olursunuz. Öyleyse, işletme dönemi teşvikleri de verilmeli. İstihdam yükleri kaldırılabilir ama en önemlisi enerji ve hammadde üzerindeki vergiler kaldırılmalı. Bu gibi unsurlarla işletme dönemi teşvik edilmeli. -Hammadde gümrük tarifelerindeki oynamalar da etkili sektörde? Bir sanayicimiz mizahi bir yaklaşımla, “hammadde ithaline sübvansiyon ihracatına ilave vergi konsun” demişti esasen bu işin tarafl arına gönderme yapıyor söylem “hani illa vergi koyacaksanız ithalata değil ihracata koyun” diyor. Çünkü esas katma değer ilk maddede değil mamul de. Ekonomi Bakanlığımızın da taraf olduğu bu uygulamalar ile en temel ekonomik realiteyi en basit aritmetiği reddediyoruz. Şu anda ne yapılıyor; Tek sayılabilecek bir petrokimya tesisimiz var, birkaç da hammadde üreticimiz. Bu tek üreticimizi korumak için önlemler alınıyor ki yanlış. Çünkü, koruma önlemi gelince yurt dışındaki üretici otomatik fi yat ayarlamasına gidiyor ve kendi mamul üreticinizi cezalandırmış oluyorsunuz. Hesaptan kitaptan uzak. Tek petrokimya üreticisinin, boru hatları projeleriyle birlikte 20 milyar dolara kadar çıkabilecek bir yatırımcı olması nedeniyle, sanırım onlara göre ufak tefek olan bu tip ricaları kırılmıyor. Ancak bu ufak tefek ricaların bizim sektörümüz maliyeti 300-400 milyon dolar / yıl. -Vurgulanan sıkıntılardan biri de çevre ülkelerde normalleşme başladıkça bazıları ham petrole de sahipler, plastik sektörü açısından dış pazarda risk oluşturabileceği konusunda. Ger- çek bir risk mi bu? Böyle bir risk var ve uzak gelecekte ger- çekleşecek bir risk değil. Bakıyorsunuz Suudi Arabistan’da vs. ham petrol ve petrokimyanın güçlü olduğu ülkelerde, Dünyanın markaları, büyük oyuncuları gidip yatırım yapmaya baş- ladı. Alıp kendi ülkelerinde mamule dönüştürmek yerine, tesis kurup ileri teknoloji ürünlerini orada yapıyorlar. Bu bizim için büyük tehdit. Bizim korumamız gereken hammadde ithalatı değil. Evet, çevre ülkelerinin yatırımları bir tehdit. Bizim bu tehditten kurtulabilmemizin çarelerden biri harcıalem mal üretiminden çı- kıp orta, orta yüksek ve ileri teknoloji ürünlere geçiyor olmamız lazım. Teknoloji ve sanayi gelişimiyle bu tür ürünlere de her geçen gün talep artıyor. Boru üretmekle, poşet üretmekle Türkiye’yi bir yere taşıyamayız. Bizim plastik ihracat birim fi yatımız Çin’in altında. Bizi vurduğunu iddia ettiğimiz Çin’in, Türkiye’ye yaptığı ihracattan, bizim dünyaya sattığımız malın birim fi yatı daha düşük. Onlar bile bize kıyasla bizim pazarımıza katma değeri daha yüksek ürünlerle giriyor demek ki. Be- ğenmediğimiz Çin’in Türkiye’ye ihracatı, bizim dünyaya yaptığımızdan daha yüksek katma değerli. Çarpıcı bir durum, kendimizi mutlaka geliştirmeliyiz. Hacimle, büyük cirolarla bir yere gidemiyorsunuz. İSO raporlarında da gördük ki karlar plastikte yüzde 5’lerin altına düştü. Katma değerli ürünleri geçiş olmazsa mevcut tehdit çok yıpratıcı olur, Petrol üreten ülkelerin plastik mamul üretir hale gelmesinin olumsuz etkileri, Uzakdoğu tehdidinden çok daha fazla olur çünkü onlar bizim geleneksel pazarlarımız, mamul sattığımız yerler. Hammaddeyi ekonomik tedarik ettikleri için rekabet çok zor olur. -Türk plastik sektörü oldukça güçlü aslında, bizim fi rmalarımız dış yatırımcı olmamız beklenemez mi? Evet bu yapılabilir, yeni dönemde mutlaka düşünülmeli. Plastik sektöründe alt kırı- lımlarını incelerseniz, ya pazara yakın olmanız ya da hammaddeye yakın olmanız gerektiğini görürsünüz. Birisi tercih edilecek. Yurt dışı yatırım planlamaları olabilir. PAGDER’in Mısır ve Tataristan’da girişimleri olmuştu. Mısır’da eski yönetimden bir teklif gelmişti. Yatırıma davet edildik, farklı teşvik paketleri önerilmişti ama kesintiye uğradı. Yakın zamanda Tataristan ile bir çalışmamız oldu. Protokol de imzalandı. Tataristan’daki petrokimya tesislerine çok yakın bir endüstri bölgesinde yatırım alanı tahsisi söz konusu. Bunlar da düşünülmeli. Sektörün önemli oyuncularından yatırım kararı almıştı. Türk plastik sektörünün gücü proses tecrübesidir. Bunu kullanmamız lazım. -Plastik işleme makine sektöründe faaliyet gösteriyorsunuz, burada da bir teknoloji açığımız ve elbette dış ticaret açığımız var. Çıkış yolu aranıyor, hangi noktalarda bu süreç yönetilebilir? Teknoloji açığı bir gerçek ve ülkenin sorunu. Burada öncelikle zihinsel bir devrime ihtiyaç var. Bir iki kuşak sonra belki ama bu süreyi nasıl dolduracağız ve sanayileşmeden kopmayacağız? Avrupa ve Avrupa içinde de Almanya dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Çevresindeki ülkeleri de yukarı çekiyor. Kimleri çekiyor? Avusturya, İtalya, İsviçre, Hollanda. Bunların dışında bu ülkelerdeki işçilik üretim maliyetinin yüksek olması nedeniyle fason üretici olan ülkeler var. Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan ve Türkiye.. Türkiye bunların içinde en gerideki ve en doğudaki ülke. Burada bir şansımız var. Kendi fi rmamda da görüyorum.. Firmamızda yüzde 58-60 ihracat yapıyoruz. Yan sanayi olarak hizmet veriyoruz. Büyük fi rmalar artık yurt dışında parça ürettirip, kendi ülkelerinde montajlayıp kalite kontrolünü yapıp satma eğiliminde. Bu süreçler içinde teknolojiyi özümsemek, üretim kültür ve anlayışını geliştirmek için bu tür işbirliklerinin fi rmalarımıza çok şey katacağı- na inanıyorum. Kendi fi rmamda da bu süreci yaşadık. 10-11 yıl önce ile şimdi arasında, işe yaklaşım ve bakış açımızla çok büyük farklılıklar var. Bu ara süreç diyelim, bu şekilde değerlendirilebilir. Büyük oyuncuları yan sanayi, OEM, tedarikçi olarak hizmet edilebilir. Bu arada bizim sanayi devrimini yapıyor olmamız lazım. ARGE, inovasyon hep söylüyoruz, ne olduğunu biliyoruz ama nasıl yapacağımızı, hangi yoldan gideceğimizi bilmiyoruz. Bu yapısal bir sorun, ülke sorunu. Süreçleri yönetmek için yeni girişimler var. MAKFED kuruldu. PAGDER olarak kurucu üyeleri içinde yer aldık. Şahsen ben de bu yeni ve güçlü yapı da yönetim kurulu üyesi olarak PAGDER’i temsilen görev aldım. - Sektörün sorunlarına bağımsız ve özerk olarak çözüm üretebilecek bir güçlü bir yapı olarak ortaya çıktı. Kuruluştan sonra 16 üyeye ulaştı. Ciddi bir birikimi de var. Sorunlar orada da tartışılıyor. Elbette katma değeri yüksek orta yüksek ve yüksek teknolojiyi hedefl ememiz lazım. Kısa vadede bakarsak, sıradan makinalarla, sı- radan makineler pazarında çok güçlü oyuncularla rekabet ediyorsunuz. Bundan kurtulmanın yönü yüksek teknolojili ürünlere geçmek. Eğer bunu yapamıyorsanız da butik üretime yönelmek. Büyük miktarlı üretimler çok esnek olamıyor. Butik üretim, esnek yapı, “tailor made” dedikleri, müşterinin isteğine göre özel tasarımlar yapmak bir çözüm olabilir. Bizi rekabetçilikte öne çıkaran önemli bir unsur esnek üretim anlayışı, bizim önemli kültürel özelliklerimizden biridir yanı zamanda esneklik.- Şu anki makine sektörüne soluk aldıracak, ayakta tutabilecek bir unsur görüyorum. -Büyük ülkeler teknoloji paylaş- makta istekli mi? Onlar da en katma değeri düşük ürünleri Türkiye’ye pas etme eğilimindeler. Bu doğal, değerin en büyüğünü ellerinde tutmaya çalı- şıyorlar ama o bile bir kazanç. Doğuya gittikçe mantık değişiyor. Güven duymakta endişeleri var. Güven kazanmak zamanla elde edilebilecek bir şey. Güven tesis edildikçe teknoloji paylaşımında daha bonkör olacaklardır. Benim bir gözlemim var, kalite sürekliliğinde sorunumuz var. İyi iş yapıyorsunuz ama sürekliliği sağlayamayabiliyorsunuz. Çok iyi bir işin ardından, çok kötü bir iş gelebiliyor. -Makine yatırımcılarını çekmek için ne yapılabilir? Elbette çok yapılacak şey var ve aslında gelebilirler. Diğerleri bir yana şu anda terör gerçekten onlar için anlaşılmaz bir durum. Türkiye’de savaş var kabul ediyorlar. Bir müşterim ziyaretini iptal etti. Aynı dönemde bir müşterimiz geldi, dönüşte TEM yolunda gösteri olmuş ve kapatılmış yol. İstanbul’un göbeğinde sabah 4’e kadar otellerine gidememişler. Biz sanayiciler böyle etkilenebiliyorsak, turizme etkisi ne olur düşünmek lazım. Yeni hükümet döneminde terör alt etmemiz gereken bir unsur. Türkiye’ye büyük makine yatı- rımcıları gelebilir. Teşvik var, makine sektörü stratejik sektör ilan edildi. İstanbul ili hariç tüm illerde yapılacak yatırımlar da dışında yüzde 50’den fazla teşvik alınabiliyor. Bu ülkeler, markalar Türkiye’ye gelebilir ama terör ortadan kalkmalı. Türkiye’ye global üreticilerin yatırımını çekmek katkı sağlar. Geçmişe bakın, okul diye niteleyebileceğimiz yerli makine üreticilerimiz lisans altında üretimle başladı. Battenfeld lisansıyla üretim yapan İmbat Makine bunların başında gelir.. O dönem bu fi rmalarda çalışan insanlar hala Türk plastik işleme makineleri üreticilerinin ana oyuncuları konumundadır -İş dünyasının, sektörlerin örgütlenmesi yönünde ciddi çabanız oldu. PAGDER’in önceki dönem başkanıydınız, kurucu başkanlığını yaptığınız PLASFED’de şimdi - başkan yardımcılığı, MAKFED’de yönetim kurulu üyeliğiniz devam ediyor. Sivil toplum örgütleri için gelişme alanı ne olmalı? Genel itibariyle üyelerden şu geri beslemeyi alıyoruz: Ne yapıyorsunuz, bizler için ne üretiyorsunuz? Sivil toplum kuruluşları (STK) olarak sanırım verilen hizmetleri elle tutulur, somut kılamıyoruz. Üyeleri, muhatapları tatmin edecek, onların beklentilerine karşılık oluşturacak hizmetleri çok net ortaya koyamıyoruz. Bu nedenle, eğer çekişme yoksa, işin içine gruplaşma, yarış girmemişse genel kurul yapacak sayıyı zor buluyorsunuz. Arkadaşları- mızı özel davetlerle rica minnet getirebiliyoruz. İnsanlar günlük iş yoğunluğunun içinde, yaşamın zorlukları içinde sivil toplum hayatına pek ihtiyaç duymuyorlar. Bunu zorunluluk, gereksinim olarak görmüyorlar. Sosyalleşmeyi ve “network”u değerli kabul etmiyorlar. Arkadaşlarınızla bir araya gelince, hizmetler tarafıyla ilgili takdir ediliyorsunuz, takdire değer bulunduğu söyleniyor. “Birilerinin” mutlaka bunu yapması gerektiği söyleniyor ama onlardan başka “birilerinin..” Maalesef sivil toplum hayatına ihtiyacı olan heyecanı katamıyoruz. Dediğim gibi büyük ihtimalle yapı- lan hizmeti somut olarak ortaya koyamıyoruz sanırım. Nasıl somutlaştırılır, belki sorumlulukların tabana yayarak, paylaştırmak suretiyle olabilir. Küçük küçük görevler verilse ve onlardan geri beslemeler alınsa, üyeler dahil veya kapalı devre sistemler kurulsa çözüm olabilir. -Dış paydaşlar STK’lara yeteri kadar önem veriyor mu, elbette en önemlisi karar alıcılar? Öncelikle şunu söylememiz lazım, plastik ve plastik işleme makine sektörü açısından konuşursak bir STK olarak sorunlarımıza vakıfız, gündeme getirebiliyoruz. Belki, bunları raporlamak, başvuru kaynağı haline getirmek yönünde gelişme sağlanabilir. Bilmek farklı, durumu doğru dille ifade edebilmek ayrı işler. Bunun için kadroya, kadro için de maddi kaynağa ihtiyaç var. Üyelerle besleniyor olmanız lazım veya başka faaliyet gelirleriyle kaynak elde etmeniz lazım. Dernekte çalışırken, sektöre hizmet üretmek yerine, faaliyet giderlerini karşılayacak hizmetleri üretmek birinci önceliğimizdi Önce para kazanıp, sonra artırdığımızla da sektöre hizmet üretecek bilgi, rapor vs. çalışmaları yapıyorduk. Baktığınız zaman mesai ve emeğin yüzde 70’i döngüyü sağlamak üzere harcanı- yordu. Böyle olmamalı. Kaynak sıkıntısı, sorunu yaşamamalı örgütler. Üyelerden elde ettiği gelirle, sadece üyelerin gelişimine, üyeleri etkileyecek kamu karar vericilerine altlık oluş- turacak bilgi tabanını sağlayacak çalışmalar yapılmalı. 2006’dan bu yana karar vericiler, AB uyum yasaları çerçevesinde STK’lardan görüş almaya başladı. Bir mevzuat yürürlüğe girmeden, ilgili STK’nın görüşü alınıyor. Bizimle ilgili bakanlıklar, Sanayi Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük Ticaret Bakanlığı, bizimle ilgili konularda görüş alış-verişinde bulunuyor. Ne derece etkili, her iki taraf için ne derece memnuniyet verici diye sorulursa henüz çok değil ama gelişiyor ve bundan çok memnunuz. En azından bazı şeyleri paylaşır duruma geldik ve her geçen gün üzerine koyan, etkinli- ği artan bir paylaşım. Üç beş yıl önce çok işlevsel değildi, şekil şartı yerine getiriliyordu ama bugün daha işlevsel.. Bu alışverişten memnunuz STK’lar olarak.. Bizi derinden etkileyen sorunları daha iyi anlatırsak kamuya daha iyi sonuçlar alabileceğimiz muhakkak. -STK’lar üyelerden, üyeler de STK’lardan boylarını aşan bir beklenti içinde mi acaba, böyle bir “beklenti asimetrisi” de tartışılıyor?Üyeler açısından, bazıları için evet, bazı- ları için hayır. Nasıl algılandığına ve ilgili üyenin durumuna bağlı. Durum derken şunu kastediyorum: Eğer bir sorun yaşıyorsa üye ve bir sorundan doğrudan etkileniyorsa hemen girişim istiyor ama iş kaynak sıkıntısına gelince çalışma hızı sınırlanıyor. Ancak burada eleştirel değilim. Daha önce STK’ların yapması gerekenleri, üyelerine karşı sorumluluklarına ilişkin görüşümü söyledim. Burada şunu örnek vermek lazım: Doğru proje olunca insanlar katkı vermekten kaçınmıyor. Mesela, Yuvaya Dönüşen Plastikler kampanyasında 1500 yakın kulübe bağışı yapıldı. Bunun kaynağı tamamen sektörde. Bağışlarla yapılmış büyük bir organizasyon ve insanlar bunun için kaynak, emek harcıyor. Plastik sektörü bunun çok ötesinde kampanyalar, projeler yapma potansiyeline sahip. Sektör sorunlarına karşı, olumsuz kampanyalara karşı yanıt verecek işler yapabilir. Sektörün bazı yerlerde gücü, bazı yerlerde de dezavantajı bir durum, yüzde 99’u KOBİ’lerden oluşuyor. STK’lar onların cesametlerini büyü- tecek önemli bir unsur. Özellikle bu tip kampanyalarda. Güveni kazanmak, karşılıklı güveni tesis etmek önemli. Belki orada bazı eksiklerimiz var. Yuvaya Dönüşen Plastikler gibi doğru projeler bir örnektir. Doğru projeler yapılırsa etrafında kenetlenme ortaya çıkıyor. Üretkenliğe devam etmek, yılmamak ve uzun vadeli projeler ortaya koymak lazım. PAGDER böyle uzun vadeli bir proje yaptı ve devam ediyor. PAGDER sosyal sorumluluk projelerini vücuda getirmek, yürütmek, etkin sonuçlarını üretmek konusunda sektörümüze de bir referans noktası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Haberin Kaynağı : PLASFED
25.12.2015