Sektör İçin Atılacak Stratejik Adımlar Büyük Önem Taşıyor
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık; 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olmayı hedefleyen ülkemiz sanayiinin kritik bir bölümü olan otomotiv sanayiimiz sahip olduğu yetkinlik ve devletin de destek ve teşviği ile 2020 yılından önce bir Türk markasını önce Anadolu yollarına, daha sonra dünya pazarına sunacaktır.
Otomotiv sektörü sağladığı katma değer, yarattığı istihdam ve etkileşim içinde olduğu diğer sanayi kollarıyla ülkemizde ekonomiye yüksek katkısı olan lokomotif ve öncü sektörlerden birisidir. Sektör, aynı zamanda üretim ve ihracat gibi temel ekonomik göstergeler bakımından, gayri safi yurtiçi hâsıla, yatırımlar, dışa açıklılık ve rekabet edebilirlik gibi konularda ülkemiz için önemlidir.
Bugün gelinen noktaya bakıldığında, sektörde firmalar arası rekabetin hızla arttığı ve buna bağlı olarak verimlilik, kaynakların etkin kullanımı, idari ve teknik organizasyon gibi unsurların büyük önem kazandığı görülmektedir. Bu çerçevede; Ar-Ge’ye yatırım, kalite yönetimi, ana ve yan sanayi arasında işbirliğine dayanan ilişkiler, nitelikli iş gücü istihdamı, esnek üretim yöntemlerinin uygulanması ve etkin pazarlama gibi özellikler rekabette öne çıkmayı belirleyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu ağır rekabet şartları altında, otomotiv sektörünün odaklandığı nokta, yüksek performans, sürüş keyfi ve sürüş kolaylığı sağlayan, dayanıklı ve ekonomik araçlar üretmektir.
Bu durumun bir müddet daha devam edeceği öngörülse de, tüketicinin çevreye karşı duyarlılığının artması ile araçların çevreye verdiği zarar ve teknolojinin hızla gelişmesi ile birlikte akıllı araçlara olan ihtiyacın artması otomotiv sektörünün önümüzdeki yıllarda üzerinde durması gereken hususlar olacaktır. Bu kapsamda, zararlı gaz emisyonu nispeten az olan hibrit ve hiç olmayan elektrikli araçlar gibi yeni teknolojiler pazarda daha fazla yer alacaktır. Bu nedenle, ülkemiz otomotiv sanayi için büyük fırsatlar yaratacak olan bu pazara yatırım yapmanın ve işbirliğinin önemi büyüktür.
Bu anlamda, Türk otomotiv sanayii incelendiğinde, yüksek kalitede ve verimlilikte üretim yapabilme bilgi ve kabiliyetine sahip olan bir yapının varlığı görülmekte olup, bunun bir sonucu olarak AB Ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş pazarlara yüksek miktarda ihracat gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, motor ve aktarma organı üretimi konusunda mevcut olan yetersizlikler ile hammadde konusunda yeterli altyapının olmayışı, ülkemiz otomotiv sanayinin küresel çapta söz sahibi konuma gelmesindeki büyük engeller arasında görülmektedir.
Diğer taraftan, akıllı ulaşım sistemleri otomotiv sektörü ürünlerinde son yıllarda yaygınlaşmaya başlamış olup, önümüzdeki yıllarda bu sistemlerin kullanımı daha çok artacak ve tüketicilerin aktif güvenlik teknolojileri ile kendilerini güvende hissedebildikleri, ev ve iş yerleri ile iletişime geçebildikleri ve yol, trafik ve hava durumu ile ilgili hızlı ve güvenilir bilgi alabildikleri araçlar, pazarda rağbet gören modeller olacaktır. Dünya otomotiv sanayii incelendiğinde, teknoloji sahipliğinin küresel rekabette önemli bir güç olduğunun anlaşılması ile Ar-Ge’ye yapılan yatırımların arttığı görülmektedir. Ekim ayı itibariyle ülkemizde faal olan 165 Ar-Ge merkezinden 50 tanesinin otomotiv sanayiine yönelik olması ülkemiz otomotiv sanayiinde de bu farkındalığın oldukça yüksek olduğunu göstermektedir. Ar-Ge’nin bu kadar önem kazandığı bu dönemde, küresel otomotiv sanayi firmaları üretim tesislerini ucuz işgücünün bulunduğu ülkelere kaydırırken, kendi bünyelerinde teknoloji yönetimi, tasarım ve Ar-Ge konularında uzmanlaşmaya gitmektedirler. Buradan gelecekte küresel rekabetin teknolojiden kaynaklanacağı anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak da, kendi teknolojisini üretemeyen firmalar şimdiden birleşerek veya ortak modeller üreterek küresel ölçeklerini korumaya çalışacağı öngörülmektedir. Otomotiv ana sanayiinde yaşanan bu gelişmeler, ülkemizde teknik ve ticari beceri düzeyi yüksek, güçlü ve rekabetçi bir tedarik sanayi oluşmasına da ön ayak olmuştur. Bu anlamda sadece ana sanayi değil otomotiv tedarik sanayi de önemli miktarda ihracat gerçekleştirerek küresel pazarlarda kabul gören, kaliteli bir üretim anlayışına sahip olduklarını göstermişlerdir.
Çoğu KOBİ niteliğindeki işletmeler olan otomotiv yan sanayisinin geldiği bu noktayı daha ileriye götürmeyi hedefleyen Bakanlığımız, gerek Ar-Ge merkezi, rekabet öncesi işbirliği ve SAN-TEZ gibi destekleri ile gerekse de TÜBİTAK ve KOSGEB tarafından sunulan çeşitli teşvik imkânları ile sektörün gelişmesine destek olmaya devam etmektedir.
Bunun yanı sıra, otomotiv sanayi bakımından ülkemizin gelecekteki konumunu daha ileri seviyede taşıyabilmek amacıyla günümüzde atılacak stratejik adımlar büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağımız 2023 yılı vizyonu kapsamında teknoloji üretebilen ve ihraç edebilen bir konuma gelebilmesi için mevcut durum üzerinde ciddi analizler yapılmakta ve hazırlıkları devam eden 2015-2018 yıllarını kapsayacak “Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı” kapsamında otomotiv sektörü özelinde geleceğe yönelik bir yol haritası çizilmektedir.
Bahse konu Strateji Belgemizin temel odak noktası ise “Yerli Otomobil”in üretilmesi, “Yerli Otomotiv Teknolojileri”nin geliştirilmesi ve “Tedarik Sanayinin Güçlendirilmesi” olacaktır.
Bununla birlikte, üretilecek yerli marka araca yönelik fizibilite çalışması yapılarak küresel ihtiyaçları da karşılayacak araç tipinin belirlenmesi ve bu aracın seri olarak üretimi için yeni destek mekanizmalarının oluşturulması planlanmaktadır.
Bilindiği üzere, ülkemizin “İklim Değişikliği” kapsamındaki ulusal vizyonu; kalkınma politikalarını, iklim değişikliği politikalarıyla entegre etmiş, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimi ve kullanımını öncelemek yoluyla uzun vadede düşük karbon ekonomisine geçmiş, uluslar arası iklim değişikliği politikalarına “özel şartları” çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yön veren bir ülke olmaktır.
Bu bağlamda, ülkemiz açısından bakıldığında; taşımacılığın büyük oranda karayolu ile sağlandığı ve karayollarında kullanılan motorlu araç yakıtlarının büyük oranda dışa bağımlı olduğu göz önünde bulundurulursa, ülkemizde elektrikli araçların kullanımının yaygınlaşması önem arz etmektedir. Bu dönemde, küresel otomotiv firmaları da elektrikli araç geliştirme amacıyla dönüşüm geçirmekte olup, Türkiye’nin bu yeni konsept fırsatını kaçırmaması gerekmektedir. Bu anlamda, geliştirilecek yerli otomobilin içten yanmalı motor teknolojisinde değil, hibrit motorlu ya da sade elektrikli motorlu olması gerektiği değerlendirilmektedir. Sonuç itibariyle; 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olmayı hedefleyen ülkemiz sanayiinin kritik bir bölümü olan otomotiv sanayiimiz sahip olduğu yetkinlik ve devletin de destek ve teşviği ile 2020 yılından önce bir Türk markasını önce Anadolu yollarına, daha sonra dünya pazarına sunacaktır.
Haberin Kaynağı : TAYSAD
16.03.2015