Plastik Sektörü Avrupa’da İkinci, Dünyada Yedinci Konumunda
PAGDER - Plastik Sanayicileri Derneği Başkanı Selçuk Gülsün, Kasım sayımıza özel dernek çalışmaları hakkında bilgi vererek sektör değerlendirmesi yaptı.
Plastik Sektörü Avrupa’da İkinci, Dünyada Yedinci Konumunda
PAGDER - Plastik Sanayicileri Derneği Başkanı Selçuk Gülsün, Kasım sayımıza özel dernek çalışmaları hakkında bilgi vererek sektör değerlendirmesi yaptı.
Plastik sektörü 2021 yılını yaklaşık olarak %8,1 oranında bir sektör büyümesi ile tamamlamıştı. Aynı dönemde sektörün büyüklüğü ise 45,5 milyar dolara ulaşmıştı. Özellikle emtia fiyatlarında yaşanan artış ve dünyada tedarik zincirinde yaşanan zorluklara bağlı olarak Türkiye’ye kaymış olan talebin bu büyüme de etkisi yadsınamaz. 2022 yılına baktığımızda da bu etkilerin devam ettiğini gözlemliyoruz. Lakin yılın üçüncü çeyreğiyle birlikte sektörde büyümenin yavaşladığını da gözlemliyoruz. Bu yavaşlamanın asıl sebebi ise ana ihracat pazarımız olan Avrupa’da etkisi gözlemlenmeye başlanan resesyon beklentisi. Rusya-Ukrayna savaşının da etkisiyle çok yüksek seyretmeye başlayan enerji fiyatları Avrupa’da talebin daralmasına sebep oldu. Özellikle son yıllarda iç pazarımızın güç kaybetmesine bağlı olarak sanayi kuruluşlarımızın ana çıkış yolu ihracat olmuştu. Lakin ihracatın da yavaşlamaya başlamasının sektörü olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz. İlk üç çeyrek verileri itibariyle sektör yaklaşık %4,6 oranında büyümüş olsa da dördüncü çeyrek itibariyle tablonun daha olumsuza dönmesi ve sektörün 2022 yılını %2-3 bandında bir büyümeyle tamamlamasını daha olası görüyoruz.
Hepimizin malumu olduğu üzere plastik sektörümüz üretim kapasitesiyle Avrupa’da ikinci, dünyada ise yedinci konumda bulunuyor. 300.000 kişiden fazla kişinin istihdam edildiği sektörümüz bu bakımdan ülkemiz açısından kritik bir öneme sahip. Özellikle 30’a yakın sektöre ara mamul tedarik ediyor olması vesilesiyle de sektörün stratejik önemi haiz olduğunu söyleyebiliriz. Zira sektörümüzde meydana gelen herhangi bir sorun dolaylı olarak tüm diğer imalat sektörlerinde hissedilmektedir. Bu doğrultuda PAGDER olarak sektörün yaşadığı sorunları ilgili kamu otoriteleri nezdinde dile getirerek hak savunuculuğu faaliyetimizi yürütüyoruz. Tabii hali hazırda yaşanan sorunların yanı sıra proaktif bir tutum sergileyerek taslak mevzuat çalışmalarına da müdahil oluyoruz. Özellikle üyesi olduğumuz CIPAD, PlasticsEurope, Euromap ve EuPC gibi uluslararası çatı örgütlerimiz sayesinde ihracat pazarlarında yaşanan gelişmeleri yakından takip etme ve bu ülkelerde hayata geçirilen mevzuatların Türk plastik sektörüne olası etkilerini analiz etme şansımız oluyor.
Dernek olarak en önemsediğimiz konulardan biri katma değerli üretime geçilmesi. Miktar olarak dünyada en fazla plastik mamul ihraç eden ülkeler arasındayız lakin değer bazında bakıldığında çok gerilere düşüyoruz. Zira ülkemizin ortalama plastik mamul ihraç fiyatı 2,8 $/kg iken Çin’in ihracat fiyatı 4,0 $/kg, Polonya’nın 4,7 $/kg, Almanya’nın 6,5 $/kg, Japonya’nın ise 18,0 $/kg. Bu verilerden de görebileceğiniz üzere ülkemiz plastik sektörünün niceliksel değil niteliksel bir büyümeye ihtiyacı var. Hem üretim kompozisyonumuzu değiştirerek daha katma değerli ürünlerin üretimine odaklanmalı hem de Ar-Ge, Ür-Ge ve tasarım faaliyetlerine daha fazla kaynak ayırarak markalaşmayı sağlamalıyız. Bu doğrultuda sektör mensuplarımızın teknik kapasitelerini arttırmak adına eğitimlerimize devam ediyoruz. Ayrıca yurtdışında düzenlenen tüm büyük plastik fuarlarıyla temas halinde firmalarımızın uluslararası platformlarda daha fazla yer alması ve ihracat potansiyellerini yakalamaları için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Son dönemde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla gündeme gelen konu ise hiç şüphesiz ki enerji fiyatlarında yaşanan sert artışlar. Plastik sektörü gibi enerji yoğun sektörlerde fiyatlarda yaşanan bu artış daha derinden hissediliyor ve zaman zaman maliyet hesabı yapmayı dahi zorlaştırıyor. Kamunun imalat sanayini koruyacak adımlar atmasının ve elektrik birim fiyatlarını üretim lehine yeniden düzenlemesi gerekiyor. Zira pandemi döneminde tedarik zincirinin bozulması neticesinde ülkemize kayan talebin kalıcı hale gelebilmesi adına bir süre daha maliyet avantajımızı korumamız gerekiyor aksi halde hızla yabancı yatırım çekmekte olan Doğu Avrupa ülkeleri bu avantajı elimizden alabilirler.
Sektörümüzü yakından ilgilendiren bir diğer husus ise sürdürülebilirlik konusu.
Avrupa Birliği’nin üçüncü ülkelere atık ithalatını kısıtlamaya hazırlandığını ve bu durumun ülkemiz açısından önemli sonuçları olacağını görüyoruz. AB ülkeleri uzun yıllardır ihraç etmekte oldukları atıkların aslında geri dönüştürülebilir hammadde olduğunun farkına vardı ve artık bu kaynağı kendileri değerlendirmek için adımlar atıyorlar. Söz konusu uygulama ile Yeşil Mutabakat çerçevesinde getirilen ikincil hammadde kullanım zorunluluklarını bir arada değerlendirdiğimizde orta vadede bu durum AB ülkelerine ihracatımızda önemli bir engel olarak karşımıza çıkabilir.
Ülkemizde çıkan geri dönüştürülebilir atığın önemli bir bölümü kaynağında ayrıştırılmadığı için çöp sahalarına gitmekte. Yıllardır dile getirdiğimiz kaynağında ayrıştırma sisteminin kurulması hususunun aciliyeti her geçen gün artmaktadır. Ülkemiz plastik geri dönüşüm sektörü uzun yıllardır yurtiçinden temin edemediği kaliteli ve sürekliliği olan atığı Avrupa ülkelerinden temin ediyor ve bu atıkları geri dönüştürerek ikincil hammadde olarak ülke sanayimizin kullanımına sunuyor. Lakin Avrupa ülkeleri son yıllarda hızla gelişen bu sanayi dalında kendilerini konumlandırma konusunda bir strateji uygulamaya başlıyorlar. 2050 yılına kadar yıllık ortalama büyümesi %11,3 oranında olacağı tahmin edilen bir sanayi alanından bahsediyoruz ve bu sektörün en çok ihtiyaç duyduğu kaynağında ayrıştırılmış atığın ana kaynağı Avrupa ülkeleri. Bu ülkelerin atık ihracatını kesmeleri son yıllarda hızla büyümüş olan ülkemiz plastik geri dönüşüm sektörünün kapasitesinin %50’ye yakının atıl hale gelmesi anlamına gelecektir. Bu sebeple ülkemizde etkin bir kaynağında ayrıştırma sistemi kurulması için bir an önce gerekli adımlar atılmalıdır.
AB’nin son düzenlemeleri ile belirli ambalajlar gruplarında geri dönüştürülmüş hammadde kullanımı zorunluluklarının belirlendiğini, önümüzdeki dönemde ise otomotiv ve dayanıklı tüketim malları başta olmak üzere birçok farklı alt sektörde bu zorunlukların getirilmesine yönelik çalışmaların devam ettiğini görüyoruz. Dünyadaki ikincil plastik hammadde üretimi henüz yaratılan bu talebi karşılamaya hazır değil. Ülkemiz plastik geri dönüşüm sektörü ise çok yüksek bir kapasiteye sahip olmasına rağmen geri dönüştürülebilir atık ihtiyacının %50’sini ithalat yoluyla karşılamakta. Bunun başlıca sebebi ise ülkemizde kaynağında ayrıştırma sisteminin kurulmamış olması ve bu sebeple sanayicimizin kaliteli atığa erişiminin kısıtlı olması. Önümüzdeki dönemde geri dönüştürülebilir atıkta ana kaynağımız olan AB ülkelerinden ithalatın kısıtlanması durumunda yurtiçinde yerleşik diğer sektörlerimizin ihracatının da etkilenmesi söz konusu olacaktır.
AB ülkeleri ellerindeki kaliteli atık kaynağını kullanarak adeta bir tarife dışı engel oluşturmaya çalışıyorlar. AB ülkeleri ikincil hammadde üretiminde bir tekel oluşturarak ve AB’ye yapılacak ihracatta ikincil hammadde kullanımını zorunlu kılarak yerli üreticisine avantaj sağlamaya çalışmaktadır. Bu gelişmeleri iyi değerlendirerek ülkemiz sanayisinin rekabet gücünü korumak adına tüm paydaşların çıkarını gözeten stratejiler belirlenmeli.
Selçuk Gülsün
PAGDER Yönetim Kurulu Başkanı