Metin Saraç: Değişen Dünyanın Kurallarına Göre Yeniden Bir Hikaye Yazmamız Gerekiyor
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Boyplast A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Saraç ile röportaj gerçekleştirdik.
Boyplast Yönetim Kurulu Başkanı Metin Saraç:
Değişen Dünyanın Kurallarına Göre Yeniden Bir Hikaye Yazmamız Gerekiyor
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Boyplast A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Saraç, firmaları hakkında bilgiler verdikten sonra hem sanayide hem de ekonomide yaşanan sorunlara dair önemli açıklamalarda bulundu.
SUBCONTURKEY: Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Metin Saraç: Boyplast A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, Eskişehir OSB’de Yönetim Kurulu Başkan Vekiliyim. 2018 yılında OSB’de Meslek Lisesi açtık. Okulun projesinden itibaren bütün detaylarına kadar ilgilendim, okul kurucu yöneticisi görevini devam ettiriyorum. Eskişehir Teknoloji Geliştirme Bölgesi ATAP’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyorum. Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu OSBÜK’te de Yüksek Koordinasyon Kurulu Başkan Yardımcısı görevim var. Zamanımızın önemli bir kısmını bu görevlerde kullanarak Türk gençliğine, Türkiye geleceğine kendi kapsamımızda katkı sunmaya çalışıyorum.
Meslek Lisemizin bu sene 6. senesi, iki kez mezun verdik. Okulu açarken yüzde 60-65 mezunu sanayide tutabilirsek ne mutlu diyorduk, şu an yüzde 70 mezunumuz OSB’mizde çalışıyor. Yüzde 10’u civarında öğrencimiz kendi bölümleriyle alakalı iki yıllık yüksek meslek okullarına gidiyor. Bu mezunlarımızı da kayıp olarak görmüyoruz. Geri kalan kısım bizi üzüyor onlar da hizmet sektörüne gidiyorlar. Biz meslek liselerinde daha önce olmayan bir konuyu okulumuzda gerçekleştirdik. Normalde son senesinde öğrenci 3 gün iş yerinde staj yaparken biz 11. sınıftayken staj yapmasını sağladık. 11. sınıfta haftanın 2 günü iş yerinde 3 gün okulda eğitim almaya başladılar. Çocukların erken işi öğrenmesinin faydalı olacağını düşünüyorduk. Bu da bizim için çok başarılı oldu. 11. sınıfta öğrencinin para kazanması da kendisine aidiyet duygusu katıyor. Bu sene birkaç ay önce Milli Eğitim Bakanlığı’da yönerge değişikliği yaptı ve öncüsü de biz olduk. Dileyen okullar 11. sınıfta staj koyabilir dendi. Zorunlu yapmadı ama isteyen okulların koyabileceği değişikliği yaptı. Dolayısıyla bunun da öncüsü olmasının gururunu yaşıyoruz.
Boyplast, 2 Ayrı Lokasyonda 400 Çalışanıyla Üretim Yapıyor
SUBCONTURKEY: Boyplast’ın kurumsal kimliği hakkında bilgi verir misiniz?
Metin Saraç: Boyplast, 2002 yılında küçük bir atölye olarak 250 metrekare alanda kuruldu. Yıllar içerisinde büyüme hedefleri doğrultusunda Eskişehir’de 14.000 metrekare kapalı alanda faaliyet gösteriyoruz. Eskişehir dışında Çerkezköy’de de 5.000 metrekare alanda hizmet veriyoruz. Çerkezköy’de B/S/H ve Arçelik kurutucu işletmesine hizmet veriyoruz. Eskişehir’de Arçelik ve Haier Europe iş yapıyoruz. Toplamda 400 çalışanımız var. Buzdolabı parçasından fırın parçasına kadar birçok ürün üretiyoruz. Yine otomotiv sektörü için çalışmalarımız var. Ayrıca Aselsan’ın 5 yıldır onaylı tedarikçisiyiz. Aselsan ile hem tasarım anlamında hem de üretim anlamında işbirliği yapıyoruz. 2021 yılının sonunda 2 şirket daha kurduk, onlar da yavaş yavaş büyüyor. Yazılım ve otomasyon işleri yapan firmamız İntif A.Ş. 2015 yılından beri Ar-Ge’sini yaptığımız, İnnovaplast firmamızda biyoteknoloji alanında çalışıyor. Çevreci plastik hammadde üretimi yapıyoruz. Pilot üretimlere başladık. Tamamen bakteri bazlı toprakla temas halinde çözünebilen hammadde üretiyoruz. Ayrıca yine züccaciye ile ilgili Zuchca markamız var. Kario modeli ile Otomatik çorba karıştırıcı üretimi yapıyoruz, ileride küçük ev aletleri üretimi de yapmayı hedefliyoruz.
SUBCONTURKEY: 2024 yılı nasıl geçti? 2025 yılı için yatırım planlarınız var mı?
Metin Saraç: 2024 yılında ciro olarak artış sağlamamıza rağmen tonaj olarak düşüş yaşadık. Kurlardan dolayı ciro olarak artış sağladık. Tonaj olarak ise yüzde 20 düşüş yaşandı. 2024 yılında yatırım yapmadık. 2025 yılında da yine bu yılın benzeri olacağını düşünüyorum. Özellikle Avrupa’da yaşanan durağanlıktan dolayı ve jeopolitik riskler nedenli 2025 yılı için de yatırım planımız yok.
SUBCONTURKEY: Türk sanayisinde yaşanan nitelikli insan gücü vb. sorunlar için neler yapılmalı? Çözüm önerileriniz neler?
Metin Saraç: Türkiye’nin yeni bir hikaye yazması lazım. Mevcut maliyetlerle değişen dünyada bunu yönetme şansımız yok. En önemlisi de 7-8 sene öncesine göre çalışan verimlilikleri çok düştü. Bu da nitelikli iş gücünden kaynaklanıyor. Milyon dolarlık bir makine alıyorsunuz ve işi bilmeyen bir çalışana veriyorsunuz. İşi bilen bir kişi olursa makineyi yüzde 80 verimlilikle çalıştırırken işi bilmeyen çalışan yüzde 40-50 verimlilikle makineyi çalıştırıyor. O zamanda bir kişinin yapacağı işi iki kişiye yaptırmaya başlıyorsunuz. Aslında sizin işçilik maliyetiniz bir kişi yerine iki kişi oluyor. İşçilik maliyetleriniz yükseliyor. Bu hikayede otomasyon ve dijitalleşme lazım. Bu sadece sanayide değil, tarımda da gerekli. Bugün ürünlerin yüzde 70-75’i hammadde geri kalanı işçiliğiniz vs. Siz ihracat rakamlarınızı adet ve ciro olarak artırıyorsunuz ama topluma refah seviyesi olarak bunun ulaşması mümkün değil. Çünkü karlılığınız çok düşük. Artık bu kademe kademe bu noktalara doğru gitmeli. Devlet, Çin mantığında olduğu gibi belli ürünlerde rekabet edilebilmesi için süspanse etmeli. Bunu vergiden yapabilir veya başka bir şekilde yapabilir. Uluslararası piyasada Türkiye, beyaz eşya üretiminde önemli bir üs. Önemli olan maliyetleri desteklemek. Örneğin müşteri 100 dolardan istiyor, sizin maliyetiniz 120 dolar, bu 20 doları devlet bir yerden finanse etmeli. Bunu dediğim gibi vergiden yapabilir, kurdan yapabilir, enerjiden yapabilir, direkt yapabilir. Bir şekilde maliyetleri uygun fiyata getirmeli. Bu şekilde çark dönmeye başlar. Ama bu da sürdürülebilir bir çözüm değil. Kura bağlı ihracatla bunu çözmek gerekiyor. Bunun temel noktası da katma değerli üretim. İster beyaz eşyada olsun, ister otomotiv sektöründe olsun veya diğer sektörlerde de katma değerli üretim gerçekleştirmek gerekiyor. Çok iyi bir beyaz eşya ürünü, çok iyi bir otomotiv parçası üretirken bunun esas para tutan parçalarını ithal ediyorsanız buradaki ihracatın vatandaşa yansıması yine zor. Mutlaka değer üreten noktalara ayrı teşvik vermemiz lazım ve bu teknolojiyi elimizde tutmamız gerekiyor. Yoksa burada X bir robotu alıp verimi artıracaksanız o robota da para veriyorsunuz. Dolayısıyla X robotu yapan firmaları da güçlendirip, o robotu da burada yaptırmamız gerekiyor. Bu işe sistematik olarak bir bütün olarak bakmak lazım.
Dediğim gibi bütün sektörlerde yeniden bir hikaye yazmak lazım. Bu işin başı da eğitim. Bugün iyi eğitilmemiş beyinle hiçbir şey yapamazsınız. Ar-Ge’de iyi eğitilmiş beyinle yapılıyor, inovasyon da iyi eğitilmiş beyinle yapılıyor, üretim de iyi eğitilmiş beyinle artırılıyor. Beyinleri eğitirken ahlaklı olmayı, iyi insan olmayı, vatan sevgisini, mücadele etmeyi öğretmeliyiz. Bunların hepsi eğitimin bir parçası olmalı. Eğitim sadece diploma değil. Analitik düşünmeyi, araştırmayı öğretmemiz gerekiyor. Dolayısıyla birçok hikayeyi baştan yazmamız şart. Yapısal düzenlemeleri bir an önce hayata geçirmemiz gerekiyor.
Türkiye 7-8 senede bir krize giriyor. 7-8 senede bir krize giren bir ülke şunu anlatıyor bize. Borç stoğunu 7-8 senelik yapıyorsunuz, bir refah içinde yaşıyorsunuz, üretmeden tüketmeye alışıyorsunuz. Karşınızda oturan bir gün paramı istiyorum dediğinde eldeki avuçtakini veriyorsunuz ve krize giriyorsunuz. Bu ülkede yaşayan insanların güven duyması lazım. Bugün en büyük sıkıntılardan biri güven. Enflasyonun en büyük sıkıntısı para transferi yapması, ülke içerisinde parası olanın fakir olandan parayı transfer etmesi. Bu faizlerle kimse iş yapmadığı için, parayı üretim sektörüne aktarmadığı için ihtiyacı olan kredi çekiyor, ihtiyacı olmayan da o parayı ona veriyor ve faizini alıyor. Dolayısıyla üretim yok, ortada sadece para transferi söz konusu. Parası olan rant ile geçinen kısımda zaten para konu değil, kazancın hattı hesabı da yok. Bu insanlar zaten belli bir yerlere gidiyor. Kahvenin 500 lira olması sorun değil, hatta 1000 lira yapın yine gidip içerler. yüzde 80 ve yüzde 20 kuralını ülkemizde gelir dağılımına göre yorumladığımızda, Yüzde 20 çok zengin, yüzde 80 orta ve altı diye düşünüldüğünde parayı eline geçiren yüzde 20’lik grupta mekanın önemi yok. Hatta lüks olan yerler daha çok tercih ediliyor. Ama yüzde 80’de şu noktaya gelmeye başladı. Örnek veriyorum: benim 2000 lira tasarruf etme imkanım var. Ben 2000 lirayla ne yapabilirim. Eskiden 2000 lirayla kredi alıp taksit ödeyip ev alabiliyordum, araba alabiliyordum. Şimdi ben bu ümidimi kaybettim, alma şansım yok. O zaman 2000 lirayı biriktirsem bir ay sonra 1800 liraya düşecek. En güzeli çoluğumla çocuğumla bunu harcayayım diyor. Bu sefer insanlar tasarruf eğiliminden harcama eğilimine dönmeye başlıyorlar. Çünkü ümit kaybolmaya başlıyor. Yani birikim yapma alma hayalini yok ettiğiniz zaman harcama eğilimi artmaya başlıyor. O yüzden de son zamanlarda üretici enflasyonu yüksek değil, tüketici enflasyonu çok yüksek. Niye? Birincisi bu dediğim etkenler ikincisi de enflasyonun topluma getirdiği ahlaksızlık var. Yani herkesin olması gereken maliyetin üzerinde özellikle hizmet sektörlerinde ek bir maliyet daha koyması. Bu anlamda da toplum değer algısını kaybetti. Sonuç olarak bütün bunların hepsi gerek ahlaki deformasyon, gerek enflasyon nedenli üst gelir grubuna para transferleri Türkiye’yi bu duruma getirdi. Kısacası, her yönüyle, değişen dünyanın kurallarına göre yeni bir hikaye yazmaya ihtiyacımız var…