H. Yücel Koç
Medeniyet Göçü
Akıl her zaman verimli topraklara doğru akar. “Beyin göçü” diye adlandırdığımız olgu, aslında bu çağın en büyük krizlerinden biridir. Güzel ülkem de bu krizi en ağır yaşayan ülkelerden biridir. Kendi yetiştirdiği parlak değerlerini, daha verimli topraklara kendi eliyle sürgün etmektedir.
Son 20 yılda yurtdışına yerleşen vatandaş sayısı 2 milyonun üzerindedir. Yurtdışında yaşayan toplam vatandaş sayısının yaklaşık 6 milyon olduğu düşünüldüğünde, durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılabilir. Son dönemde göç eden bu büyük kitle, ülkemizin en verimli, en eğitimli %10’luk dilimi içinden çıkan insanlardan oluşmaktadır. Bu insanlar kim mi? Bu ülkenin ayakta kalmasını sağlayan, sağlaması gereken omurgasının kıymetli parçalarıdır. Okumak için yurtdışına giden öğrenci sayısındaki artış %300’dür. Bu kitlesel bir hayat arayışının işareti değilse nedir?
Bu gidiş, ülkenin entelektüel sermayesini yok edecek güçtedir. Bir diğer risk ise özgürlükçü, üretken, ülkeyi ileri taşıyacak itici gücün etkisizleşmesidir. Bilim insanları, sanatçılar, başarılı iş insanları yeni nesiller için rol modeldir. Bu göçlerden sonra yeni nesiller hedef koyamaz, yön tayin edemez hâle gelir.
İstatistiklere göre, lisansüstü eğitim için gidenlerin %60’ından fazlası geri dönmemektedir. Lisans seviyesinde gidenlerin geri dönüşlerine ilişkin bir veri yoktur; ancak onların dönmeme oranının daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Sanmayınız ki dönmeyenlerin ilk nedeni “işsizliktir.” Gençler, potansiyellerini anlayabilecekleri bir ortam ihtiyacıyla gittikleri yerlerde kalmayı tercih ediyorlar. Şu sıralar meşhur olan bir sözle gençlerin “epistemolojik (bilgiyle ilgilenen bir felsefe dalı)” kaygıları öne çıkıyor. Düşünemedikleri bir ortamdan kaçma isteği baskın hale geliyor. Siz onlara bilgilerini kullanma ve üretme fırsatı sunamadığınız için arayıştalar ki bu arayış hiç kolay değildir. Gittikleri yerlerde büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. Hep öteki olmayı göze alıyor, ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor, hasret çekiyorlar.
Toplumları bir arada tutan en önemli olgulardan biri de görünmeyen “toplumsal sözleşmedir.” Toplumsal sözleşme, insanlara güven duygusu verirken geleceğe ilişkin kaygıları da azaltır. Yani öngörülebilir bir gelecek sağlar. Gelecek kaygısı, göç edenlerin sırtındaki en ağır ve acı yüktür. Gelecek kaygısı olmayanlar, atalarının topraklarını bırakıp gitmeye ihtiyaç duymazlar.
Ülkemiz verdiği göçle tehlike altındadır; ancak bir de aldığı niteliksiz göç sorunu vardır. Bu da ülkemizin daha büyük bir riskle karşı karşıya olduğuna işaret eder. Niteliksiz göç, toplumun dayanışma ruhunu çürüten bir derttir. Toplumlar, ortak ülküleri olan vatandaşlarının dayanışmasıyla ayakta kalabilirler. Aynı şeylere üzülebilen, aynı şeylere sevinebilen toplumlar güçlüdür; aksi halde toplumlar ayrışmaya, yok olmaya mahkûmdur.
İstanbul’un fethiyle İtalyan şehir devletlerine göç eden Bizans sanatçıları ve bilim insanları, Rönesans’ı tetiklerken Osmanlı uzun vadede bu göçün yarattığı olumsuz sonuçlara maruz kaldı. Bu, beyin göçünün bir medeniyeti nasıl inşa edebileceğinin çarpıcı bir örneğidir. II. Dünya Savaşı’nda Nazi zulmünden kaçıp ABD’ye sığınan bilim insanlarının, ABD’nin süper güç olmasındaki rolü yadsınamaz. Almanya, kayıplarını telafi edebilmek için büyük bedeller ödedi.
Başka bir örnek ise Güney Kore’dir. Güney Kore liyakati öne çıkarıp AR-GE’yi merkeze aldı. Devlet, teknolojiyi devlet meselesi kabul etti ve bugün tüm dünyada bilinen markaları yarattılar. Beyin göçünü tersine çevirmeyi başardılar.
Peki, ne yapmalı? Fikirlerin özgürce dolaştığı, bilimin siyaset üstü görüldüğü bir ortam yaratılmalı. Üniversiteler siyasetten arındırılmalı. Devletin bilim ve teknoloji politikaları merkeze alınmalı, teşvikler bu alanlarda yoğunlaştırılmalıdır.
Liyakat, öncelikli değer olmalı. Emek gerçek değeriyle değerlendirilmelidir. Çalışanın, üretenin gelecek kaygısı duymayacağı bir özgürlük ortamı tesis edilmelidir. Adalet, güçlülerin değil haklının yanında olacağı şekilde işler hale getirilmelidir.
Küresel üretim becerisine sahip beyinleri çekecek merkezler oluşturulmalıdır. Göç edenler, uluslararası elçiler olarak konumlandırılmalıdır. Onların ülkeleriyle olan bağlarını güçlendirecek, bilgi ve birikimlerinden yararlanılacak yollar bulunmalıdır.
En önemlisi de Türkiye’yi bir cazibe merkezi haline getirmek için çalışılmalıdır. Yatırım yapılabilir, güvenle gezilebilir, şeffaf bir ülke için hızlı adımlar atılmalıdır.
Elbette bir ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları önemlidir. Ancak onlardan daha önemlisi insan kaynağıdır. Beyinlerinizi yok pahasına ihraç ediyorsanız geleceğinizi karartmanız kaçınılmazdır.
Sevgiyle kalın.
H. Yücel Koç
02 Eylül 2025
Antalya