Hakan Ömer Gider
Kıpırdarsak Yanar mıyız?
Merhaba, doludizgin olarak 2025’e girdik maalesef ilk günler için güzel şeyler söyleyemeyeceğiz. Özellikle sömestr tatili sırasında Bolu Kartalkaya’da yaşadığımız yangın felaketi ile hepimizin ciğeri yandı. Sanki bir denetleme sorunu gibi görünmesine rağmen maalesef vicdan sorunu olduğunu da gördük.
Her sektördeki daralmalar, artan enflasyon, yükselmesi beklenen kur kısaca ticaret hatta üretimin de gördüğümüz kadarıyla keyfi yok ne zaman olacağı da “kâhyası”na kalmış durumda. Tüm bu olumsuzluklara rağmen biraz kendimizi bulma yolculuğu yardımcıları olan; meditasyon, derin dinlenme, antidepresan, bilinç altı tedaviler vb. yollarla biraz olup rahatlayıp ayakta kalmayı her şeyi kafamıza takmamayı deneyimliyoruz.
Konumuza gelirsek, aklıma pazar günleri sabah kuşağında izlediğimiz western filmlerinde sıkça duyduğumuz bir replik geldi. “Eller yukarı! Kıpırdarsan yanarsın” karşısındakine silah doğrultan kişinin söylediği bir replik. Genelde iki şekilde devam ettiğini gözlemleriz ya hiçbir şey yapmaz silahlının talimatlarına uyar ya da birkaç sn. içinde silahına davranır ve ateş eder. Bu noktada hızlı olanın kazandığı bir sahneyi görürüz.
Bir başka konu ilk okulda çocuklar çok gürültü yaptığında söylenen bir durum olup bu kez de öğretmen sınıfa “çiçek ol!” komutu vererek ellerini göğüslerinde bağlamasını ister ve bu komutla tüm çocuklar ellerini bağlar ve sınıf bir anda sus pus olur. Öğretmen oradan pekiştirme cümlesi söyler “kıpırdarsanız yanarsınız!”
Bir başka sahne de üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemizin aslında altı da şifalı sularla kaynamaktadır. Hepimiz az çok deneyimlemişizdir. Bu sıcak sulara gittiğimizde umuma açık havuzlar vardır. Uzaktan baktığımızda havuz içindekiler genelde boyunlarına kadar suya batıp hareketsiz dururlar. Yazın girdiğimiz havuzların aksine bu sularda yüzülmez, birbirine su atarak şakalaşma yapılmaz. Eğer bu işlerin acemisi iseniz suya hızlı bir giriş yapma gafletinde bulunduğunuzda mesela normal havuza girer gibi birden girdiğinizde doğal olarak suyun hareketlenmesi ile az önce suda hareketsiz duran ve yaşları genelde altmış beş üstü olan amcalarımızdan kısık sesle şöyle bir tepki gelir. “Fazla kıpırdama yanarsın!”…
Her üç hikâyede de ana fikir bir otoritenin sizi daima “kıpırdamama” üzerine manipüle etmesidir. Tüm bu hareketler bizim lehimize olup, mutlaka bir ceza alacağımızı da üzerine basarak hatırlatmaktır. Bizler de maalesef bu otoritenin söylediklerinden hareket ederek “kıpırdamamayı” tercih ederiz.
Ama hiç de şu soruyu sormayız. “nereye kadar?” evet nereye kadar kıpırdamamak gerekiyor. Sürekli kıpırdamadan sessiz kalmak, tepki göstermemek, harekete geçmemek başarılacak bir durum mu? Bence hayır!
Tepki vermek insanoğlunun doğasından gelen bir durum her ne kadar tepkilerin dozunu ayarlamakta zorluk da çeksek, hiç tepki vermemek bizi önce yerimizde saydırır sonra da geriye düşmemizi sağlar. İlerlemek için değil belki de yerimizi muhafaza edebilmek için de kıpırdamamız gerekiyor.
Yukarıdaki örneklere baktığımızda birbirinden farklı “kıpırdama” örnekleri görüyoruz. Hepsinin kaybettirdiği şey aynı değil ama mutlaka bir şeyler kaybedilen bir oyun mantığı var. Western’de kaybedersek canımızdan olurken, okulda kıpırdadığımızda öğretmenin “azarı” ile karşılaşır. Kaplıca da ise “vücut yanığı”.
Nereye kadar’ın cevabı ise galiba “alışana kadar” Western’de hızlı silah çekmeyi alışana kadar, okulda azar yemeyi dert etmemeye kadar, kaplıcada da vücudumuzun acıya alışana kadar “kıpırdamamayı” seçebiliriz.
Peki nasıl alışacağız? Sorusunun cevabını bu üç örnekteki durumlara göre cevaplamamız yerine ben kıpırdamak konusunu iş dünyasına uyarlayıp anlatmak ve oradan “kıpırdamalıyız!” sözüne neden? Diye cevaplamak istiyorum.
Kıpırdamalıyız çünkü; İçinde bulunduğumuz durumların sorunlarını düşünerek, çözüm üretme konusunda ortaya atılan fikirleri kulak ardı ederek maalesef bir arpa boyu yol alamazken geriye doğru da düşeceğimiz kesin. Öyleyse bizi ileriye götürecek her türlü fikre açık olmalıyız.
Kıpırdamalıyız çünkü; Biz belki kıpırdamaktan kaçınırken aynı sektörde olan yerli veya yabancı meslektaşlarımız bırakın kıpırdamayı belki de hop hop zıplıyorlar. Onları yakalamak “biz de varız” demek için yenilikleri fırsatları kovalayıp oyuna girmeliyiz.
Kıpırdamalıyız çünkü; Sadece kendimiz için değil, milli değerlerimiz, vatanımız, gelecekte o arkasından bakıp hayıflandığımız ülkelerin arasında olmak için, onlara muhtaç olmamak sürekli ithalat ile yaşamamak için de kıpırdamalı ve ürettiklerimizi satmalıyız.
Kıpırdamalıyız çünkü; paradan para kazanma döneminin yavaş yavaş azaldığı, faizlerin düştüğü, diğer para kazandıran enstrümanların değer kaybedeceği günleri görmeye başladığımız bu günlerde artık bir şeyler yapıp “ben de varım!” diyebilmemiz için kıpırdamalıyız.
Kıpırdamalıyız çünkü; tıpkı Western filminde karşımıza dikilen filmde “güçlü” görünen kişi ve kurumların “benim dediğim olacak” sözlerine yenilmemek, adaletten şaşmamak ve adaleti de şaşırtmamak için birlikte kollektif bilinç ile hareket etme düşüncesi ile hem kıpırdamalı hem de kıpırdayanlarla birlikte hareket etmeliyiz.
Daha çok sebebimiz var ama ben derdimi anlattığımı düşünüyorum. Daha mı somut olsun peki olsun:
“Sosyal medyada reklam ver, müşteri ziyareti yap, yeni ürün geliştir, inovasyon yap, departmanları yenile, yeni nesil çalışanlar al, çalışanları sadece yaşatma onların bilgi ve görgülerini artıracak kadar maaş ver,üç ayda bir ikramiye ver, kazandıkça kazancından paylaş, dünyayı takip et, uluslararası pazarlara açıl, ihracat yap, bayilikler ver, sisteminizi franchise ile geliştir, start-up’lara yatırım yap, fon bulucu gibi melek yatırım fonlarından dan fon al onları destekle, makinelerini robotik yap, yapay zekayı işletmene kat, çalışanlarına eğitim aldırt, kamplara götür, mentörlük aldırt, İnsan Kaynakları departmanı adı yerine “İnsan ve Kültür Geliştirme” departmanı yap, Satış yerine “İş Geliştirme”…
Buna benzer yüzlerce yenilik yapabilirsin. Böylece sabit durmak yerine “kıpırdamayı” seçersin.
Bu arada üretim firmaları için “gateoftec” projemiz de ihracat konusunda iyi bir “kıpırdama” örneğidir. Kıpırdamak isteyenleri bekliyoruz.
Son söz “kıpırdayalım” belki önce yanarız ama sonra alışırız…
hakanomergider@gmail.com
Not: Sadece fotoğraflar yapay zeka ile yapılmış olup bu yazı da yapay zeka kullanılmamıştır.