Henkel, Alüminyum Yüzey Hazırlamada, Hem Tek Hem de Çift Bileşenli Aşındırma Uygulamasının Faydalı Olduğunu Açıkladı
Pencere çerçeveleri, bina cepheleri ve diğer korumasız yapı yüzeyleri genellikle hafif ve sağlam bir malzeme olan alüminyumdan yapılır.
Hava şartlarına karşı koruyucu kaplama yapılmadan önce bu metalin ilk işlemi için çeşitli teknolojiler bulunuyor. Yapıştırıcılar, dolgular ve yüzey işlemleri konusunda dünya pazar lideri olan Henkel, hem tek bileşenli sistemin uygun kullanımının hem de ayrı olarak ölçümü yapılan iki bileşenli sistemin uygulanmasının avantajları olduğunu düşünüyor. Henkel Teknoloji Müdürü Michael Frank, “Alüminyum ön işlemine yönelik tek ve çift bileşenli aşındırmanın her birinin kendi faydaları bulunmaktadır“ dedi.
Cephe uygulamalarına yönelik kaplanmış alüminyumun kalite gereksinimleri oldukça yüksektir. Bu kalite gereksinimlerine uyum, GSB veya Qualicoat gibi uluslararası tanınan onay kuruluşları tarafından yayınlanan kalite şartnameleri ile kolaylaşmaktadır. Metal ön işlemi ve sürekli olarak bunu takip eden toz boya prosesi arasındaki etkileşim bu açından özel bir öneme sahiptir. Geçtiğimiz yıllarda alüminyum yüzey hazırlama alanındaki teknolojik yeniliklerdeki öncelik, krom (VI) içeren kaplama teknolojisinden zirkonyum veya titanyum bazlı kromsuz proseslere doğru değişmeye başladı. Bu konuda yapılan tartışmaların büyük bir çoğunluğundan insanlar, kaplama banyosunun karmaşık prosesin bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı ettiler. Ayrı proses aşamalarına daha yakın bir şekilde yapılan incelemeler, temizleme ve aşındırma işlemlerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak, alüminyum malzeme üzerinde tanımlanan aşındırma, özellikle kaplanmış olan maddenin korozyon direnci açısından son derece önemlidir.
Tek bileşenli prosesler mi yoksa çift bileşenli prosesler mi?
GSB veya Qualicoat tarafından tavsiye edildiği veya belirtildiği şekilde oksit tabakasının kaldırılmasının muhtelif yollarla elde edilebildiği iki temel aşındırma prosesi bulunuyor. Proses 1 olarak adlandırdığımız birinci durumda, alüminyum malzeme güçlü alkali koşulları altında aşındırılır. Proses sırasında alüminyum yüzeyden aşındırılan miktarlar tipik olarak 1 ile 1.5 g/m2 arasındadır. Alüminyumun belli alaşımlarındaki oksitlerin alkalin koşulları altında çıkartılamayacak olması nedeniyle, yüzey üzerinde kalan dekapaj tortusu ikinci bir işleme tabi tutularak asidik bir dekapaj ile çıkartılır. Bu ikinci dekapaj prosesi 0.5 ila 1 g/m2 daha aşındırır. İkinci proses seçeneğinde ise herhangi bir alkali dekapaj aşaması bulunmamaktadır. Bunun yerine, Proses 2 olarak adlandırdığımız proseste tek bir işlemle kalınlığı 1 g/m2’den daha fazla olan belirlenmiş oksit tabakasının çıkartılmasını sağlamak üzere bir asidik aşındırıcı kullanılmaktadır. Bu teknolojinin avantajları belirgindir: İlk olarak, tüm ön işlem prosesinin aşırı alkali ve asidik pH değerleri arasında geçişler olmadan ve genellikle sonrasında tüketilen kimyasalların hacimlerinde azalmayla sonuçlanacak şekilde gerçekleştirilmesidir. İkinci olarak, belirli ön işlem alanları belirlenmeden tesis konfigürasyonlarının uygulanabilmesi ve böylece yatırımın azaltılmasıdır.
İş güvenliği ve çevreye uyumluluk
Bununla birlikte, tek aşamalı aşındırıcı temizleyicinin faydalarını kullanabilmek için kullanıcıların korozif, florür içeren ortamları ne şekilde kullanacağını bilmesi gerekmektedir. İş güvenliği ve çevreye uyumluluk açısından cazip olan florürsüz dekapaj çözümleri sadece teoride alternatiftir. Hem alüminyumu hem de alaşımlarını asidik koşular altında daha küçük bir miktara çözdürmek mümkün olsa da, mimari uygulamalar açısından gerekli olan yüksek kalite standartlarını karşılamak söz konusu olduğunda alaşımlardan çıkartılan katman kalınlığı yetersizdir. Bu nedenle, bu çözümler hem iki aşamalı dekapaj olarak hem de dekapaj temizleyicileri olarak uygun değildir. Bu bağlamda, gerekli oksit tabakası çıkartma işleminin başarılabilmesinin derecesini etkileyen üç ana parametre bulunmaktadır: ayrılan, serbest olarak mevcut olan florür iyonlarının miktarı, banyo sıcaklığı ve ağırlıklı olarak Al, Si, Mg ve Cu olmak üzere dekapaj prosesinin ardından banyo solüsyonunda kalan yabancı iyonlar.
Hidroflorik asitle proses güvenilirliği
İster hidroflorik asit (HF) olsun ister silikofloritler gibi kompleks bağlı florürler olsun, florürün kaynağının proses etkinliği üzerinde az bir etkisi bulunmaktadır. Pratik yöntemlerle elde edilen deneyim, kompleks florürlerin kullanılmasıyla elde edilen materyal (pompalar, bor tesisatları ve önişlem tankları gibi) aşınmasındaki azalmanın da varsayımlara tabi olduğunu göstermektedir. Saf hidroflorik asit kullanıldığında, florüre karşı dayanıklı materyalden üretilmiş olan otomatik bir ölçme sisteminin kullanılması zorunludur. Kapsamlı bir karıştırma işleminin sağlandığı noktada, asidin de dekapaj banyosuna eklenmesi gerekmektedir. Bu iki ön şart yerine getirildiğinde bu agresif ortam, proses güvenilirliği ve materyal koruma tehlikeye atılmadan yönetilebilir.
İki temel konsept
İki temel konsept mevcuttur: Asit-florür oranının belirli bir değere ayarlandığı bir tek bileşenli ürün (1c) veya asit ve florür fraksiyonlarının belirli uygulama gereksinimlerine paralel olarak ölçüldüğü bir çift bileşenli ürün (2c). Aşağıdaki tablo, her iki seçeneğin faydalarına ait bir karşılaştırma göstermektedir.
1 komponentli ürününün faydaları
• T+ kodlu ürünlerin kullanımı olmadığından artırılmış iş güvenliği
• Daha az sayıda kimyasalın eklenmesi ve ölçülmesi gerektiğinden proses basitliği.
2 komponentli ürününün faydaları
• Dekapaj oranının değişen AI alaşım içeriklerine uyarlanmasının gerektiği durumlarda yüksek esneklik.
• Kimyasalların etkin, talebe göre tüketimi.
• Dekapaj banyolarında optimal, düşük iletkenlik ve bunun neticesinde minimal durulama suyu tüketimi.
Haberin Kaynağı : SUBCONTURKEY YAN SANAYİ ve TEDARİKÇİ GAZETESİ
Editör : Özlem Çelebi
21.02.2013