Bir Motor Konferansı
Konya’da geleneksel olarak her iki yılda bir düzenlenen OSEG konferansının ana mottosu ‘yerli motor’ üretimi idi. İki gün süren ve birçok uzmanın katıldığı konferansın sadece ikinci gününe katılabildim. İlk gün konuşulanları dostlarımdan özet şekilde dinledim. Peşinen belirteyim, son derece faydalı bir konferans oldu. Konferansta benim dahil olduğum panel ‘dünyada motor’ başlığı taşıyordu. Hem bu konferansa hem de bu konuyl
Yerli –Yersiz Motor
Bazen kavramlara takılmamak gerekir diye düşününlerdenim ama kavram aslında neyi, nasıl istediğimizin, hedeflediğimizin şeyin ne olduğunun kısa özeti olduğu için takılmamak elde değil. Yerli motor üretim tartışmalarında ‘yerli’ olanın tarifi nedir? Buna konferansta açık bir yanıt yoktu ya da hiç değinilmedi bile. Yerli olandan kasıt muhtemelen Türkiyesınırları içerisinde motor üretimi yapmak. Bunu yapması düşünülen aktör yerli veya Türkiye’de yerleşik bir yabancı firma olabilir. Aksini izah etmek hem güç hem de mümkün değil. Çünkü küresellleşmenin hızla geliştiği bir dönemde belli bir sınıra veya orijine gönderme yapmak pek akıl karı bişey değil. Ayrıca motor üretiminde Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş durumunda. Küresel çapta son 50 yılda yeni motor üreticisi firmalara şahit olmadık. Hatta klasik motor üreten firmalar teknolojideki baş döndürücü gelişmelerden dolayı epeyi bir sıkıntı içindeler.
Motor denilince tartışmalara konu olan ‘içten yanmalı motor’lardır. Yani 1877 yılında Nicolaus August Otto tarafından patenti gerçekleştirilen 4-zamanlı içten yanmalı motor ya da bunun 1890 yılında Rudolf Diesel tarafından geliştirilmiş diesel yakıt kullanılan motor kastedilmektedir. Bu motorlar zaman içinde hem enerji tasarrufu yönünden, hem de teknoloji ve hafifletme, artı fonksiyonlar kombinasyonuanlamında epeyi geliştirildi. Geliştirme ve optimizasyon çalışmaları halen devam etmektedir. Ama artık içten yanmalı motorların dışında hibrid ve elektrikli motorlar da daha fazla önem kazanmaya başladı. Motor teknolojilerinde gelişme komşu alan ve/ veya direkt bağlantılı alanlarla birlikte düşünülmeye, geliştirilmeye başlandı. Yani artık sadece motordan da bahsetmiyoruz. Türkiye’de yerli araç ile başlayan tartışmaların doğal seyri gereği, otomobili oluşturan ana komponontlerde de hep ‘yerli’ arayışı başladı. Bu arayışlar çok önemli; gerek endüstriyel kültürümüzü ve yeteneklerimizi gözler önüne sermek ve mevcut durumumuz ile yüzleşmek açısından gerekse de küresel trendlere entegrasyon (inovasyon, teknoloji anlamında) nedeni ile getirisi yüksek. Tam da son belirtttiğim noktadan hareketle motor tartışmalarında sormamız gereken soru şu olmalı; gelecek nesil yeni araç mimari yapısında klasik motorun önemi, yeri nedir? Gelecekte ne tür değişiklikler bekleniyor ve beklentileri gerçekleştirecek teknolojik altyapı nedir? Bu sorulara yanıt vermekle başlayacağımız süreç bizi daha doğru yerlere götürecektir.
Oysa Türkiye’de yerli motor tartışmalarına işin iktisadi boyutundan başlıyoruz. Ölçek ekonomisi başlığında başlayan tartışma olası durumda üretilecek motorların nerelere ve kimlere satılacağı üzerine kurgu ile devam etmektedir. Tabii ki bu konu çok önemli! Ama biz tartışmaya bu yönü ile başlar isek sonuç açık ve nettir: motor üretilmesine gerek yok!
Motor tartışmalarında sormamız gereken soru şu olmalı; gelecek nesil yeni araç mimari yapısında klasik motorun önemi, yeri nedir? Gelecekte ne tür değişiklikler bekleniyor ve beklentileri gerçekleştirecek teknolojik altyapı nedir? Bu sorulara yanıt vermekle başlayacağımız süreç bizi daha doğru yerlere götürecektir.
Tartışmalarda benim önemsediğim, aradığım ise teknolojik trendlere uygun bir inovasyon ve Ar-Ge alanında yapılması gerekenlerin neler olduğu yönündedir.
Buna yönelik çalışmalar malesef az. Motorun geleceği konusunda hem teknolojik trend hem de günümüzde uygulanabilir modellemeler hakkında bize yakın coğrafyalarda gerçekleşen iki önemli konferansı yakın takibe almalıyız. Bunlardan ilki Viyana’da geleneksel düzenlenen motor sempozyumu diğeri de Almanya’nın Aachen kentinde düzenlenen motor kollogyumu’dur. Bu her iki toplantı/konferansın ana ve alt başlıklarına baktığımızda ihtiyacın ne olduğu ve sürecin nereye doğru ilerlediğini rahatlıkla görebiliriz. Ayrıca 2015 yılında Wolfsburg kentinde faaliyete başlayacak olan yeni bir enstitü de bu alanda iddalı olacak gibi görünmektedir.
Türkiye’de yerli araç ile başlayan tartışmaların doğal seyri gereği, otomobili oluşturan ana komponontlerde de hep ‘yerli’ arayışı başladı. Bu arayışlar çok önemli; gerek endüstriyel kültürümüzü ve yeteneklerimizi gözler önüne sermek ve mevcut durumumuz ile yüzleşmek açısından gerekse de küresel trendlere entegrasyon (inovasyon, teknoloji anlamında) nedeni ile getirisi yüksek.
Türkiye’de motor alanında sevindirici gelişme olarak FEV ve AVL firmalarının çalışmalarını dışarıdan da olsa izlemekteyim. Bu firmaların Türkiye merkezli olarak Türkiye içinde ve dışarıdaki müşterilere yaptıkları projeler oldukça başarılı. Bu başarılarda kıvanç duyduğum yön, imkan tanındığında Türk mühendislerinin yaptıkları ve yapabilecekleridir. Bahse konu firmaların altyapıları/ dataları ve teknolojik olanaklarını iyi kullanabilen mühendislerimiz uluslararası alanda da önemli projelere imza atıyorlar. Bu örneklerde görüldüğü üzere, Türkiye’nin eksik kaldığı alan endüstriyel arşiv, inovasyon, yatırımlara elverişli bir havza ve sebatla yürütülmesi gereken bir Ar-Ge faaliyetidir.
Yerli araç tartışmalarından sonra yerli motorla devam eden ‘yerlilik’ tartışmalarına bir aracı oluşturan tüm ana komponetlerde devam etmeliyiz. Bu tartışmaların getirisi bugün için olmasa da yarının Türkiye’si için oldukça önemli.
Haberin Kaynağı : TAYSAD
26.08.2014