Abd-Çin Teknoloji Savaşları
Prof.Dr. Ali Rıza Büyükuslu: Abd-Çin Teknoloji Savaşları
Abd-Çin Teknoloji Savaşları
Prof.Dr. Ali Rıza Büyükuslu
ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşı; ABD üniversitelerinin-bilimin başı çektiği dijital teknoloji devriminin tetiklediği dijital teknoloji-inovasyon ve girişimcilik tabanlı yeni sermaye birikim modeline geçmesi ile başlayan endüstriyel transformasyon ve yeni bir ekonomik kalkınma modelinin özellikle ABD menşeli teknoloji firmaları vasıtasıyla uluslararası sistem rekabetinde ön alması neticesinde bu yarışta var olmak isteyen aynı zamanda ucuz iş gücüne dayalı konvensiyonel üretimin merkezi, fabrikası durumunda olan Çin’in ani bir paradigma değişimi ile esasında teknoloji alanında bir Asya geleneği olan ama özellikle Çin’in sıkça yaptığı batıdan teknoloji transferi, kimilerine göre sanayi casusluğu ve Çin Devletinin bizzat sübvanse ettiği-yönettiği dijital teknoloji yatırımlarına dayalı endüstriyel dönüşüme hızla dahil olması ile başlamış oldu.
Çin’e yönelik ABD ihracat politikasında görülen yaptırımlar çok geçmeden 2019 yılında Başkan Trump’ın aldığı ulusal acil durum kararı, kararnamesi ile ‘Hasım ülkelerde üretilmiş teknolojilerin’ ABD içinde kullanımını yaşamsal bir tehdit olarak ilan edilmesiyle başka bir boyuta evrildi. Çin şirketlerine-üreticilerine yönelik yaptırımlar sadece ulusal düzeyde değil aynı zamanda çok boyutlu, çok kontrollü ve diğer yabancı şirketlerin Çinli üretim zincirlerini de kapsama alan küresel nitelik kazanmaya başladı. Biden'ın Beyaz Saray'a gelişiyle Çin politikası dahil birçok konuda değişim bekleyenler, yeni yönetimin Trump'ın tarife korumacılığına ve Çin'e yönelik yaptırımlara son vereceğine inananlar yanıldı. Aksine, Biden yönetimi özellikle söz konusu teknoloji olunca Çin’e karşı daha da sertleşti. Çin’e yönelik başlatılan küresel boyuta taşınan teknoloji savaşının temel unsurlarından birisi de esas itibariyle batıdan Çin’e doğru akan teknoloji transferi kanallarının kesilmesidir. Bu bağlamda, Çin’de yatırım yapan yabancı şirketler, Çinli şirketlerin yurt dışında satın aldıkları-ortak oldukları veya işbirliği yaptıkları tüm teknoloji şirketleri mercek altına alınıyordu.
Diğer taraftan, ABD ve diğer ülkelerde okuyan Çinli öğrenciler, akademisyenler, araştırmacılar da Çin’e doğru yapılan bilimsel ve teknolojik bilgi akışının kesilmesi boyutuyla söz konusu denetimlerin-yaptırımların-yasakların kısacası teknoloji savaşının kapsamı içine alınmaya başlıyordu. Birçok çalışmada mevcut teknoloji savaşı büyük ölçüde yarı iletkenlerin teknolojik önemi ve değer zinciri ile açıklanmaya çalışılsa bile büyük resimde esas neden dijital teknoloji devriminin ekonomik-sosyal yapıyı dönüştürme gücü ve küresel rekabette liderliğin belirleyici faktörü, itici unsuru olmasıdır. ‘İleri Teknolojik’ üstünlük üzerinden ekonomik ve siyasi küresel güç olma iddiası aslında Çin'in düşük işçilik maliyeti, iş gücü sömürüsü ve geleneksel üretim-imalat sayesinde kazandığı 'dünyanın fabrikası' statüsünün ötesine geçmek için ortaya koyduğu yeni paradigma değişimi, Milli Devlet politikasıdır.
ABD ve Çin arasındaki teknoloji savaşı bir ticaret anlaşmazlığı olarak başladı, ancak kısa süre sonra 5G, yapay zeka (AI) ve yarı iletkenler gibi temel teknolojilerde liderlik savaşına dönüştü. Uzun yıllara dayanan güçlü teknoloji üniversiteleri, Ar-Ge ve inovasyon geçmişiyle ABD, on yıllardır küresel teknoloji lideri olmuştur, dünyada birçok alanda olduğu gibi teknoloji sektöründe de hegemonyasını kurmuştur, ancak ABD’nin bu küresel pozisyonuna tüm ağırlığı ve on milyarlarca devlet finansmanını ile Çin meydan okumaya başlayınca savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu nedenle Biden Yönetimi Çin’e yönelik teknoloji baskısını küresel boyuta taşımak için çok yoğun mesai harcamıştır. Bu itibarla, ABD teknolojilerine alternatif sağlayabilecek her ikisi de malzeme-makine üreten Hollanda ve Japonya ile Ocak 2023’de anlaşma yaparak söz konusu teknoloji savaşında bunları da yanına almıştır. Bu konuda, AB ülkelerinin tamamına yoğun baskı yapmaktadır. Ayrıca Tayvan ve Güney Kore gibi teknoloji geliştirmede güçlü ülkelerin birçok konuda olduğu gibi ABD’den farklı bir tutum içinde olacakları beklenmemektedir.
Hiç kuşkusuz, Obama döneminde ticaret savaşları olarak başlayan Trump döneminde devam eden iki ülke arasındaki bu çatışma Biden ile birlikte zirve yapmış ve Biden tarafından ABD ve Çin arsındaki küresel liderlik rekabeti sadece teknoloji üzerinden yapılan bir savaş değil aynı zamanda demokrasi ve otokrasi arasındaki nesiller boyu sürecek mücadelede en önemli cephe, düşman olarak gösterilmesine kadar ileri gitmiştir.
Bu bağlamda, Elon Musk’ın ‘Yapay zeka Kuzey Kore’den daha büyük tehdit, 3. Dünya Savaşı’nı çıkarabilir’ (www.bbc.com, 05.09.2017) ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in ‘Yapay zeka alanında tekelleşen dünyayı yönetir’ (www.hurriyet.com.tr, 31.05.2019) açıklamaları yapay zekanın insanlığın geleceği açısından son derece önemli bir olgu olarak karşımıza çıktığını göstermektedir.
Esas itibariyle, ABD ve Çin arasında yaşananlar sadece bir teknoloji savaşı değil aynı zamanda eski kapitalizm/komünizm-eski sermaye birikim modeli, eski kapitalistler/eski komünistler ile yeni sermaye birikim modeli-yeni nesil kapitalistler/sosyalistler ve elbette bunların siyasal uzantılarının paylaşım, var olma savaşıdır. Bu nedenle, konu dünyanın içine girdiği 5. sanayi devrimi ve yeni bir çağ kapsamında daha derin bir analize, kavramsallaştırılmaya muhtaçtır.
Bu bağlamda, bizim düşüncemiz yeni BİLİM-TEKNOLOJİ ÇAĞI petrol, doğal gaz, madenler gibi konvensiyonel enerji kaynaklarını elinde tutanların, geleneksel üretim sektörlerinde ekonomik küresel hegemonyasını ilan edenlerin değil, bilimi yücelten, Ar-Ge’ye yatırım yapan, teknoloji üreten, teknoloji tabanlı gelişen, bilimsel eğitimi güçlü, entelektüel sermayesi zengin ülkelerin, akıllı toplumların ön plana çıkacağı bir çağ olacaktır.
Küresel güç, küresel liderlik savaşının kazananı ekonomik-siyasi ve askeri olarak en büyük olan değil bilim ve teknoloji yoluyla gezegenin korunmasına, sürdürülebilir yaşamın devamına, yeşil dönüşüme, iklim krizi-beslenme-göç gibi küresel sorunlara çözüm üretilmesine, insanlığın refahına-sağlığına, barışına, mutluluğuna ve demokrasiye en çok hizmet edenler olacaktır.