Yağmaksan Başarı Hikayesi ve Kurucusu Mustafa Yağlı
Dr. İlhami Pektaş: Yerli ve Milli Üretime Adanmış Ömürler-41 Yağmaksan Başarı Hikayesi ve Kurucusu Mustafa Yağlı
Yerli ve Milli Üretime Adanmış Ömürler - 41
Yağmaksan Başarı Hikayesi ve Kurucusu Mustafa Yağlı
Dr. İlhami Pektaş
Torna ile Şekillenen Bir Hayat: Mustafa Yağlı ve Yağmaksan Makina A.Ş.
Almanya’da uzun yıllar makine sektöründe çalışarak edindikleri bilgi birikimi, çalışma ilkeleri ve iş disiplinini 1994 yılında Çorum Organize Sanayi Bölgesi’nde YAĞMAKSAN markasıyla hayata geçirerek büyük bir girişimcilik örneği sergileyen Mustafa ve Necati YAĞLI kardeşler, yaklaşık 150 çalışanı ile enerji, makina, otomotiv, raylı taşımacılık, savunma ve havacılık gibi sektörlerde dünyanın önde gelen markalarına yüksek kalitede ürün üretiyor.
Almanya'da sahip olduğu tecrübeyi, çok daha iyi imkânlarda kullanabilme imkânı varken, bütün bunları elinin tersiyle iterek memleketi Çorum'a yatırım yapabilmek için zor şartlarda yola çıkıp, ömrünün her anını mücadele ile geçirmiş olan, çoğumuzun aksine, paranın değil çalışmakta olan makinelerin sesi ile mutlu olan bir sanayicinin hikâyesi...
Mustafa Bey, sizi tanıyabilir miyiz?
Çorum merkezde dünyaya geldim, ilkokulu bitirdikten sonra 1960’lı yıllarda Almanya'ya işçi olarak giden babam, 1972 yılında annemi, beni ve kardeşimi işçi ailesi olarak Almanya'ya yanına getirdi. Babam, o yıllarda meslek öğrenip bir an önce para kazanmamız düşüncesiyle, beni mesleki teknik okula göndermişti. Almış olduğum teknik eğitim torna tesviye üzerineydi. Mesleğimi öğrenip diplomamı ve sertifikalarımı aldıktan sonra çalışmaya başladım. O yıllarda Almanya'daki büyük fabrikalarda kurulmuş olan mesleki teknik eğitim merkezleri, kalifiye nitelikli eleman iş gücünü kendileri yetiştiriyordu. Şu an Türkiye'de sıkıntısını çekmiş olduğumuz nitelikli kalifiye eleman sorununu, Almanya yetmişli yıllarda mesleki eğitim ile çözmeyi başarmıştı. Türkiye'mizde de bütün büyük fabrikalar, firmalar kendi içinde çıraklık eğitim merkezlerini kurmalı ve bunun için devlet teşvik ve destek vermelidir ki büyüyen ekonomimizde en kısa sürede aranan, kalifiye nitelikli eleman sorununu çözebilelim. Almanya'da olduğu gibi ülkemizde de önemli üretim ile iştigal eden tesislerimiz kendi iş disiplini ve kurum kültürüne uygun, sektör için gerekli nitelikli iş gücü kaynağını, mesleki eğitim izni alarak kendileri yetiştirebilmelidir. Ülkemizde birçok OSB'lerde yeni yeni Mesleki Teknik Okullar açılmaya başlandı, öğrenciler teorik bilgileri okulda alıp pratik eğitimlerini de hemen bölge içindeki fabrikalarda yapabilme fırsatına kavuştu. Bunun çok önemli ve yararlı bir çalışma olduğuna inanıyorum. Bende mesleki eğitim kurumunda yetiştim ve bu alanda fabrikada işe başladım.
Üretici olmaya nasıl karar verdiniz?
Mesleki eğitim merkezindeki 3 yıllık eğitimimin devamında yirmi yıl aynı fabrikada çalıştım. 20. yılın sonunda fabrika çalıştığım makine bölümünü komple kapatma kararı aldı ve uzun yıllar birlikte çalıştığım birçok mesai arkadaşım farklı firmalar da iş bularak ayrıldılar. Fabrika kapatma kararı almış olmasına rağmen bitirilmesi gereken bazı işler kalmıştı, dolayısıyla ben ve birkaç arkadaşım çalışmaya devam ediyorduk. Makinelerin ayarlarını yaparken yanıma gelen üç kişi makineleri incelemek için geldiklerini söylediler. Portekizli olan bu kişiler makineleri almak istediklerini dolayısıyla bana iyi durum da olup olmadığını sordular. Kendilerine makinelerin ilk geldiği günden itibaren bakımlarının düzenli yapıldığını, teknik bir sorunları olmadığını ve daha yıllarca çalışabileceğini söyledim. Bunları söyledikten sonra kendi kendime düşünmeye başladım, acaba ben satın almak istesem satarlar mı? Türkiye'ye alıp götürsem iş yapabilir miyim? Yıllarca çalıştığım, küçük arızalarda problemlerini çözdüğüm, yapısını ve durumunu çok iyi bildiğim bu makinaları alıp Türkiye'ye götürmenin hayalini kuruyor, geceleri uyuyamıyordum. Portekizli firma satın almaktan vazgeçince cesaretimi toplayarak müdür beyin yanına gittim ve kendisine 20 yıldır fabrikada hizmet ettiğimi, emeğimin çok olduğunu ve satılan makinalara talip olduğumu, satmaları durumunda da Türkiye'ye götürmek istediğimi söyledim. Dürüst ve çalışkan olduğum için fabrikada beni sever ve takdir ederlerdi. Müdürümüz bu talebim üzerine "Sayın Yağlı, bu işler makinede çalışmaya benzemez. Bir işletmeyi yönetmek, işçi çalıştırmak çok zor konular, makineyi çalıştırmaktan çok daha farklı işler. İstersen bir daha düşün, sonra gel tekrar konuşalım" dedi.
1993 yılının son aylarında gerçekleşen bu görüşmede müdür bey haklı olarak konuya işletmecilik açısından bakmıştı. Birkaç gün düşündükten sonra tekrar kendisinin yanına görüşmeye gittim ve kararlılıkla makineleri almak istediğimi söyledim. Bu sefer de kendisi düşünmek için süre istedi. Aradan birkaç gün geçti, herhangi bir cevap yok, heyecanla beklerken nihayet görüşmeye çağırdılar. "Sayın Yağlı, aslında sizin için böyle bir niyetimiz yoktu, bir başka müşteri istiyor olmasına rağmen bunca yıldır bizimle dürüst olarak çalıştın, burada çok emeğin var ve senin de çok istekli olduğunu gördüğümüz için makineleri sana satmaya karar verdik" dediklerinde dünyalar benim olmuş, çok sevinmiştim. Bu görüşmemizden hemen sonra, Köln şehrindeki Türk Konsolosluğuna giderek, Almanya'dan makineleri Türkiye'ye götürüp üretim yapmak istediğimi, bununla ilgili olarak nasıl bir yol izlemem gerektiğine dair bilgi talep ettim. O tarihlerde beş yaşın üzeri makinelerin Türkiye'ye ithalatının olmadığını söylediklerinde bütün hayallerim yıkılmıştı. Konsolosluktan aldığım cevapla yetinmedim, Türkiye'ye gelerek yakın bir dostumun aracılığı ile yatırım teşvik konularında uzman bir arkadaşımız olan Mustafa Bey’in yardımcı olabileceğini düşündüm. Onunla yaptığımız görüşmede ise, komple bir tesisin alınması durumunda herhangi bir yaş sınırlaması olmadığını ve ithalatın yapılabilmesi için "komple tesis" yatırım teşvik belgesi çıkartılması gerektiğini söyledi.
Çalışmaları tamamladıktan sonra teşvik için başvurumuzu yaptık. Daha sonra Dış Ticaret Müsteşarlığından iki makine mühendisi yerinde makinelerin çalışıp çalışmadıklarını, komple bir tesis olup olmadığını incelemek ve görmek için Almanya'ya geldiler. Durum tespiti yaptıktan sonra uygunluk raporu verdiler. Bir taraftan resmî ithalat işlemlerini başlattık diğer taraftan da işleri biten makineleri firma içinde boş bir alana taşıyarak bir araya toplamaya çalışıyordum. Makineleri önce Bursa veya İstanbul’a taşımayı planlamıştım. Benim gibi yıllarca Almanya'da çalışan babamı Çorum’a ziyarete gittim. Hem onun rızasını almak istiyor hem de tecrübelerinden faydalanmak istiyordum. Durumu kendisine anlatınca fabrikayı nereye kuracağımı ve ne iş yapacağımı sordu. Aynı işlere devam edeceğimi söyleyince "neden Bursa'yı veya İstanbul'u düşünüyorsun, madem aynı işi üretip ihraç edeceksin neden Bursa veya İstanbul? Üstelik Çorum'da arsa daha uygun fiyatlı, işçilik diğer şehirlere oranla daha düşük maliyetli, hem de senin doğduğun memleketin değil mi? Bu fabrikayı getir Çorum'a kur deyince kafam karıştı beklemediğim bu öneriyi dikkate alarak Çorum ilimizdeki yatırım imkânlarını araştırmaya başladım. Çorum Organize Sanayi Bölgesi yeni kurulmuştu ve o tarihlerde doluluk seviyesi düşüktü. Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ümit Bey’i ziyaret ederek durumu izah ettim. Beni dinledikten sonra Çorum Valisine götürdü ve yatırım planlarımı bir kez de sayın valimizin kendisine anlattım. Sayın Valimiz "Bursa ve İstanbul'da yeterince üretici var. Bir Çorumlu, kendi doğduğu topraklarına yatırım yapmalı. Organize Sanayi Bölgesine git bak, incele, hangi arsayı beğenirsen orasını sana tahsis edeceğiz" dedi. Gelip bölgeyi dolaştıktan sonra bugün fabrikamızın bulunduğu arsayı beğendim. 3 yıl vade 6 ayda bir ödeme şeklinde vadeli satış yapabileceklerini de söyleyince, kararımı vermiş oldum. Çünkü sermayem de kısıtlıydı. Fabrikayı taşıyıp işletmeye alabilmem için nakit paraya ihtiyacım olacaktı. Ödemenin vadeli olması beni bu anlamda rahatlatacaktı. Bursa'da, İstanbul'da araştırdığım arsalar hem çok pahalı hem de alan olarak daha küçük yerlerdi.
Yatırımı Memleketim Çorum OSB Bölgesine Yapma Kararı Aldım
Tekrar Almanya'ya makineleri sökmek ve lojistik işlerini organize etmek için giderken babam da fabrikanın plan proje ve inşaat yapım işleri ile ilgileniyordu. Yaptığımız planlamaya göre 1994 yılının Ocak ayında başladığımız fabrika binası inşaatının 6 ay gibi bir süre içerisinde bitirilmesi gerekiyordu. İnşaat planlandığı zamanda başladı. Makineleri götürebilmek için yaklaşık 10-12 tıra ihtiyacım vardı. Türkiye'den tırlar Almanya'ya gıda maddesi taşıyıp, dönüşte boş gitmemek için yük arıyorlardı. Makineleri götürmek için tır başına o yıllarda yaklaşık 10 bin Mark gibi bir ücret isteniyordu. Yapmakta olduğum yatırım kendi boyumu çok aşmıştı, dolayısıyla birikimim hızla azalıyor devamlı hesap kitap yapmak zorunda kalıyordum. En uygun nakliye için lojistik firmalarını araştırırken yatırım uzmanımız Mustafa Bey beni Çorum'da bakliyat üretimi ve ihracatı yapan BAKTAT firmasına yönlendirdi. BAKTAT firmasının sahibi Halil Bey, benim gibi gurbette çalıştıktan sonra başarılı bir iş adamı olmuş, Almanya'da ve Türkiye'de firmalar kurmuştu. Türkiye'de ürettiği bakliyatları Almanya'daki şirketine gönderip oradan da Tüm Avrupa Birliği Ülkelerine pazarlıyordu. Türkiye'den ürünleri taşımak amacıyla tır filosu kurmuştu. Kendisiyle bu vesileyle tanıştım, çok iyi bir insan ve ülkesini seven bir iş insanı. Kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyorum. Yaptığımız görüşme sonrasında 10.000 Mark olan taşıma işlemini kendi tırlarıyla 7.500 Marka yapabileceğini söyleyince ithalat ve gümrükleme işleri de dâhil olmak üzere anlaşma yaptık. Kendisini tekrar minnetle anıyorum.
Taşınacak makinelerin ve diğer tüm teçhizatın listesini yaptık. Komple fabrika tesisi için teşvik belgesi alındığından global listeye ne varsa her şey yazılmıştı. Herhangi bir şeyin eksik veya fazla olmaması gerekiyordu. Makinelerimizi tırlara yüklettik. Makineler Türkiye gümrüğüne ulaştığında gümrükleme işlemlerinin yapılabilmesi için 500.000 TL gümrük vergisinin nakit olarak yatması gerektiği söylendi. Böyle bir şeyi hesaplamadığımız için şok olmuştum. Çünkü inşaatta kullandığımız nakit paramız her geçen gün eksiliyordu, nakit ödeyemeyeceğimi söyleyince banka teminat mektubu verebileceğimi belirttiler. Bunun üzerine Çorum'daki bütün banka şubeleriyle görüştük ama bu kez de bankalar yeni kurulmuş, bilançosu dahi olmayan şirketimize teminat mektubu veremeyeceklerini söylediler. Son olarak gittiğim Vakıflar Bankası Çorum Şubesinde 12 tır makinenin gümrükte beklediğini, ithalatı için teminat mektubuna ihtiyacım olduğunu söylediğimde şube yetkisi dahilinde ihtiyacımın yarısını karşıladılar. Kalan yarısını da Halk Bankasından temin ederek ihtiyacımı giderdim. O gün bana inanarak teminat mektubu veren banka yöneticilerini hep büyük bir minnetle anıyorum. Bana güvendikleri için bende kendilerini mahcup etmedim.
Mektupları gümrüğe verdik bu sefer de gümrük memurları öylesine inceleme yapıyorlardı ki, adeta eksik bir şeyler bulmaya çalışıyor gibiydiler. Her şey tamam olmasına rağmen yine de işlemlerimiz bitmiyordu. Yatırımı yapmaya karar verdiğimden itibaren ki süreç tekrar gözümün önünde canlandı ve ülkeme, memleketime yatırım yapma aşkı heyecanı bir anda yok oldu gitti. Böylesine bir muameleyi hak etmiyordum, amacım memleketime teknolojik yatırım yapmak, üretim ve istihdama katkı sağlamak, ihracat yaparak ülkeme döviz girdisi sağlamaktı. O günkü gümrük memurlarının tutum ve davranışları beni çok üzmüştü.
Sonuç olarak gümrükleme işlemleri bitti ve tırlar Çorum'a doğru yola çıktı. Babam, fabrika inşaatını daha tamamlayamamıştı. Neden diye sorduğumda inşaat işçisi ve ustalardan şikâyete başladı, bunlar benim Almanya'da daha önce hiç yaşamadığım acı tecrübelerdi. İşe başlayan inşaat ustaları birkaç gün çalışıp gidiyor, sonra tekrar gelip yine birkaç gün daha çalışıyor ve tekrar kayboluyor, böyle olunca da iş bitmiyordu. Tecrübe sahibi olmadığımız için sonradan öğrendik, işi alıp yarım bıraktıkları birkaç işin inşaatını aynı anda yürütmeye çalışıyorlarmış meğerse. Dediğim gibi Almanya'da böyle bir şey yaşamadığımız için bana çok ters ve çok garip geliyordu ama yapabileceğimiz çok fazla bir şeyde yoktu. Fabrikanın çatısı yok, zemin betonu yok, hiçbir şey yok. Temeli atılmış, su basmanı çıkılmış, kolon direkler kalıba alınmış neredeyse yarım kalmış bir inşaattı. Makineleri boş sahaya indirsek, yağabilecek bir yağmurda hepsi paslanacak ve hasar görecekti. Organize sanayi bölgesi içerisinde boş bir alanı kiralayarak inşaat bitene kadar makineleri orada muhafaza ettim. 6 ay diye planladığımız inşaat süresi ise 9 ayda ancak tamamlanabilmişti. Makineleri bulunduğu yerden fabrikaya taşımak için çalışmalara başladım. Hepsi tonajlı makinelerdi. Vinç ve benzeri imkânların kısıtlı olduğu, havanın eksi derecelerde soğuk olduğu ortamlarda çalışmak zorunda kaldım. Hem fiziki açıdan hem de moral açısından çok zorlandığım için o günlerimi hiç unutamıyorum.
Makinelerin montajı ve çalışabilir duruma getirilmesine varıncaya kadar her işle tek başıma uğraştım ve 3- 4 ay gibi bir süre içeresinde yerleşimlerini yaptım. Hiç unutmuyorum, soğuk bir Şubat gününde fabrikada ara vermeden gece gündüz çalışıyorum. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değilim, babam gece yarısı fabrikaya geldi ve 2 gündür eve gelmediğim için eşim beni merak ettiğini babama söylemiş. İşe o kadar dalmışım ki kimseye haber verememişim. O zamanlar iletişim imkânları bugünkü gibi değildi. PTT hattı telefonumun bağlanması için dilekçemi vererek sıraya girmiştim. Bugün elimizin altındaki cep telefonlarıyla dünyanın herhangi bir yerine anında ulaşabildiğimizi düşünürseniz muhtemelen bu yaşanılanlar günümüz gençlerine masal gibi gelecektir. Hangi şartlarda Türkiye'ye gelerek bu yatırımı yaptığımızın bilinmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kazanımlar kolay olmuyor, özellikle o yıllarda bütün engeller ve zorluklar gibi her şeyle mücadele edilmesi gerekiyordu. Ayrıca, o dönemdeki ekonomik belirsizlik de başta olmak üzere yaşadığımız bütün bu olumsuzlukların yanı sıra birde işe tek başına soyunmuş olmak ve yolun sonunda başarıya ulaşmak için yapılan bu mücadele gerçekten unutulamaz.
Fabrika üretime hazır hale gelince Almanya'dayken çalıştığım fabrikaya iş istemeye gittim ama fabrika binası zamanında bitirilemediği için zaman kaybı olmuştu. Bu süreçte Almanların İtalya'daki bir firmayla anlaştıklarını öğrendiğimde başka bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldım.
Almanya'da aldığım mesleki eğitim, iş disiplini, iş ahlakı, iş kültürü ve kalite anlayışı ve kendime olan öz güvenimle her şeye rağmen moralimi yüksek tutuyordum. Ankara'da kurulmuş olan Almanya menşeli bir firmanın fabrikasını ziyaret ederek hem kendimi hem de kurmuş olduğum fabrikayı anlatarak iş talebinde bulundum. Firma yetkilileri Ankara'daki küçük atölyelerde yaptırdıkları işleri fabrikaya uzak olmamdan dolayı bana vermek istemediler. Birkaç defa daha ziyaret ettiğimde yine aynı cevapla karşılaştım. Pes etmeye niyetim yoktu ve firmanın üst düzey yöneticisi satın alma müdürü Salih Bey’e bir şekilde ulaşmayı başardım. Kendisine firmamızı tanıtıp Almanya'da almış olduğum iş disiplini ve kalite anlayışından bahsederken masasının diğer ucunda oturan ve sonradan isminin Recep olduğunu öğrendiğim beyefendi anlattıklarımı dikkatle dinleyip istekli olduğumu görünce elinde bulunan teknik resimleri bana verdi ve fiyat teklifi vermemi istedi. Teknik resimleri inceledikten sonra 8-10 tanesini seçip teklifimi ilettim. Gönderdiğim teklifler kabul edildi ve hemen fabrikaya dönüp üretimlerini yaparak firmaya kendim teslim ettim. Yapılan işleri çok beğendiler ve yeni siparişler verdiler, böylece her teslimattan sonra yeni siparişler alarak bu sürece devam ettim. İş disiplini içerisinde üretim, kalite, lojistik gibi konulara dikkat ederek çalışmalarımız devam ederken 6 ay sonra satın alma Müdürü Recep Bey ve fabrikanın teknik heyeti üretim, kalite, lojistik denetim amaçlı Çorum'a firmamız Yağmaksan'a ziyarete geldiler. Zaten böyle denetim amaçlı bir ziyareti bekliyordum çünkü Ankara'da iş yaptırdıkları küçük atölyelerde kalite sıkıntısı yaşadıklarından emindim.
Kuruluş aşamasında 1.500 metrekare kapalı alana sahip fabrikamızı, kalite ölçüm cihazlarını, ölçüm aletlerimizi ve alt yapımızı görünce çok beğendiler. 2 yıl düzenli olarak firma ile çalışmaya devam ettik. 1997 yılından itibaren sektörde sıkıntılar oluşmaya ve işlerimizin kapasitesinde düşüşler olmaya başlayınca bu durumdan biz de olumsuz etkilendik. O yıllarda Türkiye'de banka faizleri de yüzde yüzün üzerindeydi ve kredi alabilmek çok zordu. Almanya'da yetiştiğimiz için bu tür sorunlarla karşılaştığımızda uyum sağlamakta çok zorlanıyorduk. Bunlar daha önce yaşamadığımız kötü tecrübelerdi ve ne yapılacağını da bilmiyorduk. Almanya'ya gidip 25 yıl yaşadığım Köln şehrinin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanını ziyaret edip kendimi tanıttım. O güne kadar yaşadıklarımı kendisi ile paylaştıktan sonra yaşadığım sıkıntılar dolayısıyla işletme kredisi talebinde bulundum. Kendisi zaman ayırıp beni dinledi ve sonrasında Alman Yatırım Bankasını arayarak birisiyle görüştü ve beni oraya yönlendirdi. Üstelik yatırım bankasındaki o ilgili kişiyle görüşmem için bana bir araç tahsis ederek şoförü ile beni oraya gönderdi.
Elimde dosyalarla yatırım bankası müdürünü ziyaret ettim, kendimi tanıtıp yaptığım çalışmalarla ilgili bilgi verdikten sonra kredi ihtiyacım olduğunu söyledim. Dosya içeriğini de inceledikten sonra eğer yatırımımı Almanya’da yapmış olsaydım teşvik kapsamında 2 Milyon Mark kredi hakkımın olduğunu üstelik de 5 yıl ödemesiz toplam 20 yıl vade imkânı olduğunu ama yatırım Türkiye'de yapıldığı için mevzuat gereği yardımcı olamayacağını söylediğinde çok üzülmüştüm. O üzgün yüz ifademi görünce, “üzülmeyesin faydalanabileceğin başka bir kredi imkânınız var” dedi. Buna göre Almanya ile Türkiye arasında yapılan sosyal güvenlik ticaret ve ekonomi anlaşması gereği Almanya'dan Türkiye'ye kesin dönüş yaparak yatırım yapan müteşebbisler için 10 Milyon Mark uyum kredisini Halk Bankası aracılığı ile kullandırılıyordu. Ülkesine uyum sağlama desteği adı altında bu fondan benim faydalanabileceğimi söylediğinde çok sevinmiştim. Türkiye'ye dönerek hemen Halk Bankası Çorum Şubesini ziyaret edip bu krediden faydalanmak istediğimi belirttim. Şube müdürü böyle bir kredinin olduğunu ancak çok kısa bir sürede hepsinin kullandırıldığını ve o fondaki hesabın sıfırlandığını söyledi. Hâlbuki o yıllarda Türkiye'de benim gibi Almanya'dan kesin dönüş yaparak yatırım yapan kaç kişi vardı ki? Belki hiç belki de birkaç kişi olabilirdi. Hemen Ankara'ya Halkbank Genel Müdürlüğüne giderek Genel Müdür Yardımcısı ile görüştüm, orada da aldığım cevap aynıydı; fonda para kalmamıştı. Öğrendim ki Türkiye'de faaliyet gösteren bazı firmalar, kesin dönüş yapan gurbetçilerimizi tespit ederek şirketlerine ortak yapıp, yasal prosedürleri de yerine getirdikten sonra fondaki kredi miktarının tamamını kullanmışlardı. Dolayısıyla gerçek ihtiyaç sahibi olarak bankadaki bu kredi imkanını da değerlendirememiş oldum.
Bu sırada yeni müşteri arayışım da devam ediyordu. Türkiye’deki ekonomik durumların yanı sıra iş potansiyeli fırsatlarının bizim için yeterli olmadığını düşünerek Almanya'ya dünya markası olan bir firmaya giderek kendimi ve firmamız Yağmaksan'ı tanıtarak iş talebinde bulundum. Herhangi bir iş vermeleri durumunda, daha uygun şartlarda, kalitede ve uygun maliyetlerde iş yapabileceğimi söyleyerek firma bilgilerini kendilerine bıraktım. Görüşmeyi yaptıktan kısa bir süre sonra firmadan oldukça kalın büyük bir zarf geldi. İçinde birçok teknik projeler bulunuyor ve bunlarla ilgili teklif istiyorlardı. Çarkı çevirecek işe çok ihtiyacım vardı. Neredeyse maliyetine yakın fiyatla teklifleri hazırlayıp gönderdim. Bir süre sonra fiyat tekliflerinin kabul edildiğine dair sipariş yazısı geldi üstelik de yüksek adette bir siparişti. Hemen 10 kişi daha istihdam ederek çalışmalara başladık. Verilen siparişleri zamanında hazırlayıp teslim ettik, arkasından yeni teklifler ve adet sayıları daha yüksek farklı işler gönderdiler. Her siparişte çalışan sayımız daha da artmaktaydı. Son olarak 90 kişiye ulaştığımızda firmanın Türkiye'deki A sınıfı tedarikçisi olmayı da başarmıştık.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra çalışmakta olduğumuz firmanın birçok alanda rakibi olan Fransız firmada bizimle çalışmak istediklerini belirterek bazı projeler için fiyat teklifi istediler. Etik açıdan sıkıntı olmaması için müşterimize danıştık. İş olarak kendilerini aksatmadığımız sürece kendileri açısından herhangi bir sıkıntı olmayacağını ve çalışabileceğimizi söyledikten sonra Fransız firma ile de çalışmaya başladık.
İş hacmimizin artmasıyla birlikte eleman istihdamı ve makine yatırımlarımız da sürekli artarak devam ediyor, Almanya'dan getirmiş olduğumuz makineler artık teknolojik olarak seri üretime yeterli gelmiyordu. Teknolojisi eskiyen makinelerimizi depoya kaldırıp yeni CNC makineler almaya başladık. Yeni yatırımlarla birlikte Amerikalı dünya markası bir firma da Yağmaksan ile çalışmak istediğini söyledi. Onlarla da iş yapmaya başladık. İş potansiyelimiz kapasitemizin üzerine çıkınca, biz kendimize yeni tedarikçi firmalar oluşturarak öncelikle kendi bünyemizde uzun yıllar çalışıp işini kurmak isteyen personelimize makine teçhizat desteği vererek, küçük sanayi sitesinde atölyeler açtırıp Yağmaksan için yan sanayimizi kurduk. Halen Çorum'da oluşturduğumuz yaklaşık 15 atölye bizim için çalışıyor. İş disiplini ve iş ahlakımızı, kalite anlayışımızı bildikleri için de problem yaşamıyoruz, böylece bizim için süreç daha kolay ve verimli işler hale geldi. Almanya'da almış olduğum iş kültürünü, kalite anlayışını hem kendi personelime hem de bize tedarikçi olarak çalışan yan sanayimize aşılamaya hep çaba sarf ettim, sanırım başardım da.
Teknik Eleman Sorunu Mutlaka Çözülmeli
Biz bölgemizde sadece üretim, istihdam anlamında değil özellikle sanayi kültürünün geliştirilmesinde ve yetiştirilmesinde ihtiyaç olan nitelikli eleman eğitimi konusunda da bölgemize bir okul gibi öncülük ediyoruz. Türkiye'nin son dönemlerde yatırım ve üretimde büyüyüp geliştiğine hepimiz şahidiz ancak buna ek olarak ülkemiz genelinde nitelikli kalifiye eleman sorununun da artarak devam ettiğini görüyoruz. Nitelikli kalifiye eleman sorununun çok acil bir şekilde Almanya’da olduğu gibi mesleki eğitim liseleri ile çözülmesi, ayrıca mesleki eğitim kurslarıyla desteklenerek nitelikli eleman sayısının artırılması gerektiğini düşünüyorum. Firmamız Yağmaksan'da her yıl endüstri meslek liselerinden, yüksekokul ve mühendislik fakültelerinden stajyer öğrencileri kabul ederek onlarla özel ilgileniyor, pratik bilgilerle öğrencilerimizin bilgi dağarcıklarını mümkün olduğu kadar doldurmaya çalışıyoruz. Zaman zaman ben de onlarla sohbet ederek, teknik ve teknolojik anlamda kendilerini geliştirip yetiştirmeleri noktasında nasihat ederim. Çocuklarımız, ülkemizi ileriye taşıyabilecek nesillerimizdir ve kendilerine her konuda yardımcı olmak da bizim için milli bir görevdir. Ülkemizin geleceği için nitelikli insan kaynağı yetiştirmek zorundayız. Artık maddi ve manevi sıkıntılı günlerimiz geride kaldı, çok fazla geçmişe takılmadan ileriye bakmamız gerekiyor çünkü ilerisini, geleceğini görebilmenin bizim için çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Ar-Ge ve İnovasyona önem veriyoruz
Ar-Ge ve İnovasyona büyük önem verdiklerini vurgulayan Mustafa Yağlı, bütün bu hedeflerin Ar-Ge ve İnovasyon heyecanlarının bir sonucu olduğunu belirtiyor. Yağmaksan, kurulduğu yıllardan bu yana Ar-Ge, İnovasyon, Üniversite-Sanayi İşbirliğine büyük önem vermiş ve çeşitli üniversitelerin, kurum ve kuruluşların birçok projelerinde bizzat yer almıştır. Yağmaksan hedefleri doğrultusunda ülkemizin gelişmesi için her türlü Ar-Ge ve İnovasyon projelerine destek vererek çok sayıda TÜBİTAK ve Üniversite-Sanayi İşbirliği projeleri yürütüyor.
İhracat
Yağmaksan, üretiminin yüzde 95’ini ihraç ediyor. Neredeyse Avrupa ve Amerika kıtasının tamamına ihracat yapan Yağmaksan’ın ihracat yaptığı ülkelerin başında Almanya, Fransa, İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya, Kanada, ABD, Brezilya ve Meksika geliyor. Şirketin ihracatını gerçekleştirdiği ürünler arasında şalter, makine, türbin, demir ve çelik ürünleri, takım tezgahları, raylı sistemler ve otomotiv grubu parçaları yer alıyor.
Mustafa Yağlı: Başta Almanya olmak üzere Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, Meksika, Brezilya, Kanada, ABD olmak üzere birçok ülkeye ihracat yapıyoruz. Firmamız Yağmaksan, Ar-Ge çalışmalarıyla yurtdışından ithal edilen ürünlerin yerlileştirilmesi faaliyetlerine de devam etmektedir. İlerleyen günlerde raylı ulaşım, savunma ve havacılık sektörleri için de yatırım planlarımız bulunuyor. Umarım en kısa sürede, Ankara'daki fabrika inşaatımızı da tamamlayarak savunma, havacılık ve uzay alanında ilk adımını atacağımız üretimle dünya şirketleri ile daha farklı ve güzel işler gerçekleştiririz.
Hedefler
Çorum’da enerji, enerji aktarım ve dağıtım sahaları, raylı taşımacılık, otomotiv ve motor sanayi, tribün ve jeneratör sanayinde dünyanın dev markaları için üretim yapan Yağmaksan, savunma sanayine de iş yapmayı hedefliyor. Bu bağlamda firma, geleceğe yönelik savunma ve havacılık sanayi, raylı sistemler, yazılım, robotik ve enerji konularında gelişerek bu alanlarda daha fazla projeler üretebilmek için yatırımlarını her geçen gün artırarak büyüyor. Savunma sanayisine ilk olarak 2015 yılında ASELSAN ile namluların düzeltilmesine yönelik boresight (nişangah kalibrasyon adaptörü) ürünü üreterek adım atan Yağmaksan, bugün önemli bir seviyeye ulaştı ve savunma sanayisi için kritik öneme haiz ürünlerde hizmet vermeye başladı. Ankara Havacılık ve Uzay Sanayi İhtisas (HUB) bölgesinde inşaatı devam eden fabrika faaliyete başladığında ülkemizde havacılık ve savunma sanayinde de hizmet vermeye başlayacak. Ayrıca yazılım ve robotik sistemler konusunda da yatırım planları bulunuyor.
Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Ülkemiz teknolojisinin gelişmesi, Türkiye'mizin 2035 hedeflerine ulaşabilmesi için sanayi üretiminde devrim yapmamızın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Dolayısıyla köylümüze, işçimize, memurumuza, bürokratımıza, özel sektör temsilcilerimize velhasıl tüm yurttaşlarımıza büyük görevler düşmektedir. Üretime ve ihracata daha fazla önem vererek refah içinde yaşamak hepimize nasip olur inşallah.
Benim edindiğim bilgi birikim ve tecrübelerimden yola çıkarak naçizane, gençlere de şu tavsiyelerim olacaktır. Okuldan mezun olduktan sonra kendi işini kurmak istiyorsa hangi sektörde faaliyet göstermek isterse istesin, önce o sektörle ilgili arz ve talebi yani pazarı iyi araştırması gerekir. Bir yabancı dil, hatta yetmez iki yabancı dil öğrenmiş olması önemli. Çünkü küçülen dünyadaki ekonomik iş birlikleri, firma evlilikleri ve teknolojik gelişim firma yetkililerini ortak bir konuşma dili bilmeye zorlamaktadır. Devletin kurum ve kuruluşlarında işçi veya memur olarak işe girmiş olsa dahi birkaç yabancı dil biliyor olması, çalıştığı özel sektör veya Devlet kurumunda kendisini dil bilmeyenlerden ayrıcalıklı tutarak çalıştığı kurumda terfii etmesini sağlayacaktır.