Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Global Rekabette Endüstrinin En Önemli İki Gündemi: Dijitaleşme ve Yüksek Nitelikli İnsan Kaynağı
Hiç kuşkusuz ki, son 20 yıldır tüm dünyada başta gelişmiş ekonomilerde olmak üzere Dijital Kapitalizm konvensiyonel kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerini derinden sarsmış şirketleri daha önce hiç deneyimlemedikleri yeni iş modelleri ile tanıştırmıştır. Her şeyden önce insanlık bilim ve dijital teknoloji çağının etkisine girmesiyle birlikte entelektüel sermaye yani yetişmiş yüksek nitelikli insan kaynağı temelli yeni sermaye birikim modeli yükselişe geçerek geleneksel sermaye biriktirme, yatırım yapma, katma değer yaratma ve verimliliği artırma yöntemlerini köklü bir değişime tabi tutmuştur.
Tüm bu baş döndürücü ve sarsıcı gelişmelerin nedeni yaşanan teknoloji devrimi olmakla birlikte bu devrimi yapan unsurun artık sadece nitelikli değil üstün meziyetlere, yetkinliklere ve donanıma sahip İNSAN faktörü olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Yıkıcı teknolojik icatların mucitleri başta üniversite öğrencileri olmak üzere söz konusu yeni entelektüel sermayenin doğduğu, inovasyon ve girişimcilik eko ve sosyal sistemin tesis edildiği bilim parkları, teknoloji merkezleri, kuluçka merkezleri, smart-zones, tematik inovasyon merkezleri ve hatta bu dehaların garajları, evlerindeki odaları, internet imkanı olan kafeler, halk kütüphaneleri, küçük atölyeler vs olmuştur.
Bu gelişmeler Dijital dönüşüm; Endüstri 4.0 -5.0 ve Süper Akıllı Topluma geçiş ya da ENDÜSTRİYEL transformasyon olarak tüm ülkelerin kamusal alanının ve özel sektörünün gündemine girmeye başlamıştır.
Türkiye açısından baktığımızda son 15 yıldır söz konusu kapitalist dijital dönüşümü, değişen üretim modellerini, üretimi ilişkilerini, teknolojik devrimin dönüştürdüğü ekonomik-sosyal yapıyı kamusal alana ve iş dünyasına sürekli anlatan, bu konuda sayısız makaleler yazan, konferanslar veren, teknoparklar, bilişim vadileri kuran, bu vizyonla faaliyet alanı dijital dönüşüm-toplumun akıllı dönüşümü olan dernek kuran, global eğitim programları açan ve hatta üniversite kuran bir kurucu rektör, bir akademisyen ve yazar olarak ülkemi aydınlatma, bu dönüşümde yerini alma ve hazırlama konusunda inanılmaz mücadele verdiğimi söyleyebilirim. Bu konudaki çalışmalarımız kamu bürokrasisinde, iş dünyasında ve akademide bilinir, takdir edilir ve düzenli olarak takip edilir.
Ancak ve maalesef tüm bu çabalarımıza ve erken uyarı görevimizi yerine getirmemize rağmen başta siyaset olmak üzere kamusal alan ve özel sektörümüz henüz söz konusu sanayi devrimlerinin beraberinde getirdiği değişim ve dönüşüme, dijital teknoloji alt yapısı olarak yeterli değil daha da vahimi zihinsel olarak çok uzağında. Özellikle bu dönüşüm için çok iyi bir bilimsel-teknolojik eğitim ve yükseköğretim yapılanmasına gerektiği hususunda ciddi bir eksiklik içinde. Bilim ve dijital teknoloji söz konusu yenilikçi sanayi devriminin lokomotif gücü. Sadece daha fazla fiziki büyüme ve daha fazla insanı üniversite mezunu yapmakla bu devrimin parçası olmak mümkün değil, nitelikli bilimsel eğitimin yanı sıra girişim ve inovasyonu baz alan araştırma üniversitelerimizin sayısını artırmak üretim içinde eğitim ve eğitim içinde üretim olan endüstri ile işbirliği içinde Eğitim 4.0-5.0 modeline acilen sadece teorik değil sanayi tecrübesi de olan gerçek bilim insanlarının liderliğinde geçmeliyiz.
Bir akademisyen sorumluluğu içinde söylemeliyim ki, En büyük kaygım tıpkı matbaanın ülkemize geç gelmesi ile birinci sanayi devrimini zamanında kaçırmamızın maliyetinin geç sanayileşmeye neden olması sonucunda yaşanan geç kalkınma ve ekonomik sosyal ve kültürel gelişimin tamamlanmamasının neden olduğu az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler kategorisinden çıkmak ve gelişmiş medeni ülkeler arasında yer almak için verdiğimiz mücadelenin, zorlukların yine kaçırma ihtimali dahilinde olduğumuz teknoloji devrimini ve buna bağlı bir çok ilerlemeden mahrum kalarak gelecek nesillerinde aynı acıları tekrar yaşaması yani tarihin tekerrür etmesidir.
Dijitalleşmenin ve beraberinde getirdiği üretim araçlarının demokratikleşerek sermayenin tabana yayılması imkanının değerlendirilmesi ve genel anlamda 4.ve 5.Sanayi devriminin içinde yer alarak akıllı ekonomik ve toplumsal dönüşümü sağlama fırsatını bu kez ıskalamamamız gerekmektedir.
Korona salgını anında ve sonrasında tüm dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ancak bir şeyin daha berrak bir şekilde yükselişe geçeceği, onun da her alanda yaşanacak olan dijitalleşme olduğu netleşmiş ve bizim yıllardır söylediklerimiz, uyarılarımız, bilimsel tabanlı öngörülerimiz ne yazık ki böyle kötü bir tecrübeyle de daha iyi anlaşılmış oldu.
Bugün geldiğimiz noktada kamusal alanda ve iş dünyasında aşağıdaki gelişmeler kaçınılmazdır:
-Kamu sağlığı, halk sağlığı ve tüm üretim güçlerinin özellikle çalışanların sağlığı her şeyin önündedir.
-İş yerlerinde iş sağlığı- güvenliği ve meslek hastalığı kavramı ve bu çerçevede var olan mevcut yasal düzenlemeler ve uygulamalar yeniden yapılandırılmalıdır.
-Ülke düzeyinde kamu kurumlarında ve iş dünyasında şirketlerde dijital yetkinlik düzeyi mutlaka yükseltilmeli, iş yerinde yeteneklerin yeniden geliştirilmesi, yeniden beceri kazanımı ve esnek çalışmanın iş yerlerinde yeniden keşfi (upskiling-reskilling-reinventing flexibility) önem kazanmaktadır.
-Uzaktan çalışma (remote working) imkanının sağlanması, iş güvencesi, çalışanın kendisini finansal olarak güvende hissetmesi, gelecek kaygılarının hafifletilmesi konuları çalışanın sağlığı ve iyi olmasına (well being) yönelik ‘öncelikli’ şirket insan kaynağı politikaları kadar önemsenmesi gereken stratejik hususlardır.
-Evde çalışan personele dijital teknik alt yapı, internet ve siber güvenlik desteği verilmesi önem arz etmektedir.
-Ofise gitmek zorunda olanların ise esnek çalışma saatlerinin düzenlenmesinin yanı sıra bunların lojistik desteği, beslenmesi, iş ortamının-ofislerin hijyeni-temizliği havalandırması, oturma düzeni, aynı ortamda çalışacakların sayısal sınırı gibi çalışma şartları bilimsel çerçevede yeniden tasarlanmalıdır.
-Normal iş ortamının sağladığı sosyal etkileşimden, psikolojik iklimden ve enerjiden yoksun uzaktan/evden çalışan insan kaynağının-iş gücünün motivasyonunu ve enerjisini yüksek tutmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
-İşyerinde yeni bir DİJİTAL ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ üzerine yönetimsel ve organizasyonel çalışmalar yapılmalıdır. Bu kültürün hedefi şefkatli, ilgili ve koruyucu, başka bir ifadeyle, her zamankinden daha hümanist şirket kültürü olmalıdır.
-İşyerinde çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (Diversity-Equity-Inclusion) üzerine inşa edilecek bir İK politikasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
-Yeni gerçeklik ve gerçek zaman karşısında hızlı adapte olan, karar verebilen ve esnek olabilen Dijital liderlik ön plana çıkmaktadır.
-Farklı dijital yetkinlikleri içine alan, çözüm odaklı yetenek havuzunu geniş tutmak gerekmektedir. İşletme dışı işbirlikleri ve ortaklıklar daha da önem kazanmaktadır.
-Yaşadığımız pandeminin ve arkasından gelen ekonomik krizlerin en büyük öğretisi birey veya şirket olarak yaşam ile ölüm arasında SURVIVOR olmayı becerebilmek, her koşulda fiziken ve psikolojik olarak ayakta kalmaktır. Vücudumuzun ve işletmelerimizin bağışıklığını güçlendirmektir.
-İnsani değerlere daha fazla sarılmak suretiyle toplumsal dayanışma duygusunu artırmak, diğer insanlarla, mesai arkadaşlarıyla, yöneticilerle, yatırımcılarla, çalışanlarla, tedarikçilerle, müşterilerle kısacası bir işletmenin tüm hissedarlarıyla daha derin empati kurmanıza neden olmasıdır.
Söz konusu acımasız global rekabet ortamının, ekonomik krizlerin, endüstriyel transformasyonun işletmelerimize, şirketlerimize, kurumlarımıza yarattığı tahribatı hafifletmek için kurumlarımızı ve işletmelerimizi yeni gerçekler-yeni normaller çerçevesinde yeniden dizayn etmek ve hiç şüphesiz ki daha yaratıcı ve hümanist yaklaşımlarla dijitalleşmek zorunda olan şirketlerimizi veya kurumlarımızı yeni iş modelleri ve buna bağlı yeni dijital insan kaynağı politikalarımız ile yeniden yapılandırmak zorundayız.